1. | Kapak Cover Sayfa I (530 kere görüntülendi) |
2. | İçindekiler Contents Sayfalar II - V (609 kere görüntülendi) |
DERLEME | |
3. | Ventilatörden Ayırmanın Neden Olduğu Kalp Yetmezliği Weaning Associated Heart Failure Pelin Çorman Dinçer, Mustafa Kemal Arslantaş, Alper Kararmazdoi: 10.5222/GKDAD.2015.071 Sayfalar 71 - 76 (1296 kere görüntülendi) Ventilatörden ayırma sırasında gelişen kardiak disfonksiyon mekanik ventilasyon süresinin uzamasına, morbidite ve mortalitede artışa neden olabilecek önemli bir faktördür. Patofizyoloji hastaden hastaya değişse de pulmoner arter kateteri, ekokardiyografi, biyomarkerler ve damar dışı akciğer sıvısı ölçümü tanı için yardımcı olabilirler. Dolum basınçlarının optimizasyonu, ön yük ve ard yükün azaltılması ve gereken olgularda inotrpik destek verilmesi tedavide kullanılabilecek yöntemlerdir. |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
4. | Açık kalp cerrahisi geçiren hastalarda anestezi zamanının plazma kortizol ve melatonin düzeylerine etkisi var mı? Does the time of anesthesia can couse alteration of the serum cortisol and melatonin levels and outcome in cardiac surgery? Seyhan Yağar, Mine Altınkaya Çavuş, Aslı Dönmez, Ümit Karadeniz, Gökçe Açık, Gül Sevim Saydam, Ayşegül Özgökdoi: 10.5222/GKDAD.2015.077 Sayfalar 77 - 81 (1227 kere görüntülendi) AMAÇ: Plazma düzeyi diurnal varyasyon gösteren kortizol, cerrahi ve anesteziye bağlı stres durumunda adrenal korteksten yüksek miktarda salıverilen bir glukokortikoiddir. Melatonin sirkadiyen ritmi olup gece boyunca salınan, gece-gündüz siklusunun yanında fizyolojik ve patolojik olaylarda rol oynayan önemli bir hormondur. Hastanemiz kalp-damar cerrahisi ameliyathanesinin tadilatı sebebiyle vardiya sistemiyle çalışılmış ve elektif operasyonlar günün farklı saatlerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmamızın amacı, günün farklı saatlerinde uygulanan açık kalp cerrahisi girişimlerinin plazma kortizol ve melatonin düzeylerine ve hasta prognoza etkisini araştırmaktır. YÖNTEMLER: Hastanemiz yerel araştırma kurulu onayı ile açık kalp cerrahisi geçirecek 48 hasta çalışmaya alındı. Hastalar ameliyata alınma saatlerine göre 3 gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonu öncesi, ameliyat bitiminde ve postoperatif 24. saatte serum kortizol ve melatonin düzeyleri ölçüldü. Postoperatif ekstübasyon süreleri, yoğun bakımdaki 12 saatlik vücut sıcaklıkları ile yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri kaydedildi. BULGULAR: Grupların demografik, operasyon ve yoğun bakım verileri arasında anlamlı bir fark yoktur. Grupların yoğun bakımdaki vücut sıcaklıkları değişiklikleri benzer bulundu. Tüm gruplarda kortizol düzeyinin cerrahi bitiminde bazal değerlere kıyasla anlamlı olarak arttığı ve postoperatif 24. saatte önceki değere göre anlamlı düştüğü görüldü. Ancak düzey değişiklikleri gruplar arasında anlamlı fark göstermedi. Melatonin ve kortizol değerlerinde ise grup içi 3 ölçüm ve gruplar arası ölçümler karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunmadı SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları, plazma kortizol düzeylerinin cerrahi ve anesteziye bağlı stresle birlikte yükselip postoperatif 24. saatte düşmeye başladığını, melatonin düzeylerinin ise etkilenmediğini göstermiştir. Kortizol düzeyindeki bu değişikliklerin hastaların cerrahiye alınma saatleri ile ilişkili olmadığı da gözlenmiştir. Hastaların ameliyata alınma saatlerinin yoğun bakımda ve hastanede kalış sürelerine herhangi bir etkisi olmamıştır. |
5. | Evre II KOAH’lı hastalarda tek akciğer ventilasyonu sırasında bağımsız akciğere oksijen insuflasyonunun oksijenasyon ve solunum mekanikleri üzerine etkileri. Effects of non-dependent lung oxygen insufflation on oxygenation and respiratory mechanics during one-lung ventilation in patients with stage II COPD. Tülün Öztürk, Demet Aydın, Sadık Yaldız, Gökhan Yuncu, Aynur Atay, Serdar Savacıdoi: 10.5222/GKDAD.2015.082 Sayfalar 82 - 88 (1154 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı akciğer cerrahisi geçiren hastalarda, dependent akciğere ekstrensek PEEP (PEEPe; 5 hastanın PEEPi 'ine eşit) uygularken, ventile edilmeyen akciğere 6 L/dak. oksijen sunumunun; oksijenasyon, şant oranı ve solunum mekanikleri üzerindeki değişikliklerini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Elektif akciğer cerrahisi geçirecek, stage II kronik obstrüktif akciğer hastalıklı hastalar(n=22), çift lümenli endobronşial tüp ile entübe edildi ve pulmoner arter kateteri uygulandı. Tek akciğer ventilasyon ayarları: 6 ml/kg tidal volüm, 12 soluk/dak., ve I: E oranı 1: 2 olarak yapıldı. Çalışma ardışık 4 periyoddan oluştu(her period 15 dakika sürdü): İlk stabilizasyon periyodu (PEEP0-1: no PEEP) sonrası, non-dependent akciğer havaya açıkken dependent akciğere ektrensek PEEP (PEEPe; intrinsic PEEP seviyesinde) uygulandı. İkinci stabilizasyon periyodu (PEEP0-2: no PEEP: ) sonrasında, dependent akciğere PEEPe uygulanırken, non-dependent akciğere tüp içine yerleştirilen kanül aracılığı ile 6 L/dak. oksijen(O2) sunuldu(PEEPe+O2,). Her bir 15 dakikalı periyodun sonunda hemodinamic veriler, akciğer kompliyansı(C), havayolu rezistansı(R), ve PEEPi kaydedildi ve kan gazı örnekleri alındı. BULGULAR: PEEPe+ O2 periyodunda PEEPe periyodu ile karşılaştırıldığında, Qs/Qt anlamlı olarak düşük iken(p<0.0001), PaO2 anlamlı olarak daha yüksek(p<0.001) idi. PEEPe deki kompliyans, PEEP0 ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak artmıştı (p <0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Ventile akciğere hastanın PEEPi 'ne eşdeğer ekstrensek PEEPe ile, non-ventile akciğere oksijen insuflasyonu, oksijenasyonu artırdı ve Qs/Qt oranını azalttı. Bu ekstra donanım gerektirmeyen basit ve yararlı metodu önermekteyiz. |
6. | Koroner Cerrahisinde Pasif Bacak Kaldırma Manevrasına Sıvı Yanıtlı Ve Yanıtsız Hastaların, Anestezi İndüksiyonu Ve Entübasyona Hemodinamik Yanıtlarının Değerlendirilmesi The Evaluation Of The hemodynamic Response To Anesthesia İnduction And İntubation In Fluid Responsive And Unresponsive Patients To Passive Leg Raising Maneuver In Coronary Surgery Aylin Erkul, Ümit Karadeniz, Zeliha Aslı Demir, Mine Chavush, Rabia Koçulu, Ayşegül Özgökdoi: 10.5222/GKDAD.2015.089 Sayfalar 89 - 94 (1249 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyak problemi olan kritik hastalarda sıvı yanıtının değerlendirilmesi,sıvı replasmanının yönetilmesi tedavi süreci boyunca en sık yaşanan ikilemdir.Kardiyak önyükün statik belirteçleri volüm yanıtı açısından zayıf göstergelerdir.Dinamik belirteçler de sıklıkla spontan solunum ve aritmi nedeniyle sınırlanmaktadır.Pasif bacak kaldırma manevrası endojen bir volüm değişimi yaratarak, sıvı yanıtını tahmin amaçlı kullanılabilir.Çalışmamızı,pasif bacak kaldırma manevrasına verdikleri sıvı yanıtına göre gruplara ayırdığımız hastaların,indüksiyon,entübasyona hemodinamik cevaplarını gözlemek amacıyla gerçekleştirdik YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma elektif şartlarda koroner arter cerrahisi yapılacak,40-70 yaş aralığındaki,ejeksiyon fraksiyonları %40-60 arasında değişen, ASA II-III olan 50 hastayı kapsamaktadır.Hastalar pasif bacak kaldırma sonrası strok volüm değişim oranlarına göre sıvı yanıtlı-yanıtsız olarak iki gruba ayrıldı.Hastaların indüksiyon ve entübasyon sırasındaki kalp hızı,ortalama arter basıncı,kardiyak output, kardiyak indeks,strok volüm indeks değerleri kaydedildi BULGULAR: Hastaların cinsiyet,yaş,beden kitle indeksi,ejeksiyon fraksiyonu,laringoskopik grade dereceleri arasında fark yoktu.Bazal ölçümlere göre indüksiyon sonrasında her iki grupta arteriyel basınçlar,kardiyak output ve kardiyak index düşüş gösterdi.Entübasyon sonrasında,sıvı yanıtsız gruba ait değişim,kalp hızı haricinde tüm parametrelerde anlamlı olarak saptandı.Sıvı yanıtlı gruba ait değişim değerleri arasında ise fark yoktu.Her iki grup arası yüzde değişim oranları kardiyak output,kardiyak indeks ve strok volüm indeksi açısından anlamlıydı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak koroner arter cerrahisinde önyükü yeterli olan hastalarla sıvı açığı olan hastaların pasif bacak kaldırma manevrasına karşı verdiği yanıtta değişik refleks mekanizmaların rol oynadığı düşünüldü.Entübasyonun,doluluğu yeterli olan koroner hastalarında daha fazla hemodinamik depresyona sebep olduğu görüldü.Sıvı yanıtsız hastaların fazla sıvı yüküne sahip olabileceği,bunun da maksimum kas lifi gerginliğine neden olarak miyokardı deprese edebileceği sonucuna varıldı. |
7. | Abdominal aortik anevrizma tamirinde kombine spinal epidural anestezi mi ya da lokal anestezi + sedoanaljezi mi? Combined spinal-epidural anesthesia or local anesthesia + sedoanalgesia in abdominal aortic aneurism repair? Cavidan Arar, Ünal Sezen, Adnan Yüksek, Hatice Sarıkaya, Filiz Turan, Cüneyt Turan, Cengiz Mordeniz, Onur Baran, Mustafa Günkaya, Selami Gürkan, Özcan Gür, Gamze Saraçoğludoi: 10.5222/GKDAD.2015.095 Sayfalar 95 - 100 (1021 kere görüntülendi) AMAÇ: Abdominal aort anevrizması tamiri için farklı anestezi modaliteleri ya da kombinasyonları uygulanabilir. Geriatrik hastalarda eşlik eden patolojiler varlığından dolayı mortalite ve morbidite riski artmıştır. Çalışmamız geriatrik hastalarda endovasküler anevrizma tamiri için seçilebilen iki farklı anestezi metodunu karşılaştırmayı amaçlamıştır. YÖNTEMLER: 16 yüksek riskli geriatrik hasta çalışmaya dahil edildi. Elektif ya da acil olarak endovasküler anevrizma operasyonu olacak 16 yüksek riskli hastanın parametreleri çalışmada kullanıldı. Grup – I (n: 8)’e lokal anestezi ve sedasyon uygulanırken, Grup – II’ye ise kombine spinal epidural anestezi uygulandı. İntraoperatif ve postoperatif hemodinamik parametreler gözlendi ve kayıt altına alındı. İki grubun demografik özellikleri birbirlerine uyumlu idi. BULGULAR: Komplikasyon oranı ortalama olarak %6,25 ve anlamlı olarak bulunmadı (p>0,05). Hastanede ve yoğun bakımda kalma oranında ise iki grup arasında ise önemli bir fark bulunmadı (p>0,05). SONUÇ: Kombine spinal ve epidural anestezi daha çok tecrübe gerektirir ama lokal anestezi ve sedasyondan endovasküler aort anevrizması hastaları için daha güvenlidir. |
8. | Koroner Arter Bypass Greftleme (KABG) Cerrahisi Geçiren Hastalarda Kan Ve Kan Ürünü Transfüzyonunun Postoperatif Komplikasyonlar Üzerine Olan Etkileri The Effect Of Blood And Blood Products Transfusion On Postoperative Complications In Patients Underwent Coronary Artery Bypass Grafting (CABG) Surgery Çınar Yürekli Güven, Murat Aksun, Nagihan Karahan, Senem Girgin, Volkan Kuru, Birzat Emre Gölboyu, Hasan Fatih Tanyeli, Gülçin Aran, Ali Gürbüzdoi: 10.5222/GKDAD.2015.101 Sayfalar 101 - 110 (1110 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Kan transfüzyonlarının, kardiyak cerrahide morbidite ve mortaliteyi arttırdığı bilinmektedir. KABG cerrahisi geçiren hastalarda intraoperatif ve postoperatif ilk altı saatte yapılan kan ve kan ürünü transfüzyonlarının postoperatif komplikasyonlar üzerine etkileri araştırıldı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2011–Kasım 2012 tarihleri arasında KABG cerrahisi geçirmiş hastalar çalışmaya alındı. Ünite sayısına ve kan ürünü tipine göre gruplar oluşturuldu. Böbrek fonksiyonlarında bozulma, akut akciğer hasarı, yeni başlayan serebrovasküler olay, atriyal fibrilasyon atağı, ilk 24 saatte enfeksiyon, yoğun bakım ve mekanik ventilatör süresi, mortalite karşılaştırıldı. Günlük drenaj, idrar çıkışı, sıvı dengesi, sıvı miktarı, laboratuvar testleri değerlendirildi. BULGULAR: 317 hasta(%78) erkek, 90 hasta(%22) kadındı, yaş ortalaması 61,2± 9,92 idi. 48 hastada(%12) hiç transfüzyon yapılmadığı, 359 hastada(%88) ise bir ünite transfüzyon yapıldığı gösterildi. 1-2 ünite transfüzyon yapılan hasta sayısı 164(%40), 3-4 ünite transfüzyon yapılan hasta sayısı 102(%25), 5-7 ünite transfüzyon yapılan hasta sayısı 66(%16), 7 üniteden fazla transfüzyon yapılan hasta sayısı 27'idi(%7). 184 hastanın(%45,3) eritrosit süspansiyonu(ERT) almadığı, 196 hastanın(%48,1) 1-2 ünite, 27 hastanın(%6,6) ise 2 ünite üzeri ERT aldığı gözlendi. 140 hastada(%34,4) taze donmuş plazma(TDP) transfüzyonu yapılmadığı, 196 hastanın(%48,2) 1-2 ünite ve 71 hastanın(%17,4) ise 2 ünite üzeri TDP aldığı saptandı. Transfüzyon alanlarda, postop mortalite ve komplikasyonun artmış olduğu saptandı. ERT ve TDP transfüzyonu alan hastaların, ünite sayısı arttıkça komplikasyon ve mortalitenin arttığı görüldü. Çoklu lojistik regresyon analizinde, mortalite için en önemli risk faktörünün TDP transfüzyonu olduğu görüldü. TARTIŞMA ve SONUÇ: Amaç: Kan transfüzyonlarının, kardiyak cerrahide morbidite ve mortaliteyi arttırdığı bilinmektedir. KABG cerrahisi geçiren hastalarda intraoperatif ve postoperatif ilk altı saatte yapılan kan ve kan ürünü transfüzyonlarının postoperatif komplikasyonlar üzerine etkileri araştırıldı. Yöntem: Ocak 2011–Kasım 2012 tarihleri arasında KABG cerrahisi geçirmiş hastalar çalışmaya alındı. Ünite sayısına ve kan ürünü tipine göre gruplar oluşturuldu. Böbrek fonksiyonlarında bozulma, akut akciğer hasarı, yeni başlayan serebrovasküler olay, atriyal fibrilasyon atağı, ilk 24 saatte enfeksiyon, yoğun bakım ve mekanik ventilatör süresi, mortalite karşılaştırıldı. Günlük drenaj, idrar çıkışı, sıvı dengesi, sıvı miktarı, laboratuvar testleri değerlendirildi. Bulgular: 317 hasta(%78) erkek, 90 hasta(%22) kadındı, yaş ortalaması 61,2± 9,92 idi. 48 hastada(%12) hiç transfüzyon yapılmadığı, 359 hastada(%88) ise bir ünite transfüzyon yapıldığı gösterildi. 1-2 ünite transfüzyon yapılan hasta sayısı 164(%40), 3-4 ünite transfüzyon yapılan hasta sayısı 102(%25), 5-7 ünite transfüzyon yapılan hasta sayısı 66(%16), 7 üniteden fazla transfüzyon yapılan hasta sayısı 27'idi(%7). 184 hastanın(%45,3) eritrosit süspansiyonu(ERT) almadığı, 196 hastanın(%48,1) 1-2 ünite, 27 hastanın(%6,6) ise 2 ünite üzeri ERT aldığı gözlendi. 140 hastada(%34,4) taze donmuş plazma(TDP) transfüzyonu yapılmadığı, 196 hastanın(%48,2) 1-2 ünite ve 71 hastanın(%17,4) ise 2 ünite üzeri TDP aldığı saptandı. Transfüzyon alanlarda, postop mortalite ve komplikasyonun artmış olduğu saptandı. ERT ve TDP transfüzyonu alan hastaların, ünite sayısı arttıkça komplikasyon ve mortalitenin arttığı görüldü. Çoklu lojistik regresyon analizinde, mortalite için en önemli risk faktörünün TDP transfüzyonu olduğu görüldü. Sonuç: Sonuçlarımız, kan ve kan ürünü transfüzyonunun KABG cerrahisinde ünite sayısı ile ilişkili olarak postoperatif komplikasyonları ve mortaliteyi arttırdığını göstermektedir. Ancak transfüzyonun mu buna neden olduğu, yoksa transfüzyonun kötü hastaların bir belirteci mi olduğunu ayırt etmek için sonuçlarımız yeterli değildir. |
OLGU SUNUMU | |
9. | Pediatrik Sol Ventrikül Asist Device İmplantasyonunda Transözofageal Ekokardiyografi ile Saptanan Outflow Kanül Malpozisyonu Outflow Cannula Malposition Detected by Transesophageal Echocardiography During Pediatric Left Ventricular Assist Device Implantation Ümit Karadeniz, Aslı Demir, Perihan Kemerci, Ayşegül Özgök, Ümit Kervan, Sabit Kocabeyoğlu, Utku Ünal, Mustafa Paçdoi: 10.5222/GKDAD.2015.111 Sayfalar 111 - 115 (1281 kere görüntülendi) Kalp yetmezliği; tedavideki gelişmelere rağmen pediatrik popülasyonda medikal tedaviye dirençli bir sorun olarak halen güncelliğini korumaktadır. Uygun donör bulunana kadar geçen süre içinde bu hastalarda sağkalımı arttırmak için köprü tedavi olarak mekanik sirkulatuar destek cihazları kullanılmaktadır. Ekokardiyografi Ventriküler Asist Device(VAD) yerleştirilmesi öncesinde, sırasında ve sonrasında en çok kullanılan görüntüleme yöntemidir. Transözofageal ekokardiyografi hemodinaminin takibi açısından olduğu kadar VAD’ ın yerleşimi ve yerleşim sonrası fonksiyonu değerlendirmede önemlidir. Bu sunumda mekanik sirkülatuar destekcihaz implantasyonu yapılan, operasyon sonunda outflow kanül malpozisyonu transözofageal ekokardiyografi ile saptanan ve yeniden açılarak düzeltilen pediatrik bir olgu tartışıldı. |
10. | İnternal Juguler Ven Kateterizasyonunda Nadir Bir Komplikasyon: Tiroservikal Trunkus Psödoanevrizması A Rare Complication of Internal Jugular Vein Cannulation: Thyrocervical Trunk Pseudoaneurysm Emine Aysu Salviz, Aylin Tetik, Volkan Demirdogen, Serhat Atalay Evis, Erol Kozanoglu, Kamil Mehmet Tugruldoi: 10.5222/GKDAD.2015.116 Sayfalar 116 - 120 (940 kere görüntülendi) Santral ven kateterizasyonları, özellikle de internal juguler ve subklavien venler aracılığıyla uygulananlar, farklı sebeplerle yaygın olarak kullanılmaktadır ve yerleşimleri yüksek başarı oranlarıyla ilişkilidir. Ancak; hastaların %15’inden fazlası komplikasyon ile karşılaşabilmektedir. Tiroservikal trunkus psödoanevrizması da, nadir olmasına rağmen, çok sayıda kateterizasyon denemesini takiben gelişebilecek komplikasyonlardan biridir. Bu olgu ile, anatomik işaretleme yöntemi kullanılarak uygulanan zor internal juguler ven kateterizasyonu sonrası gelişen tiroservikal trunkus psödoanevrizma deneyimimizi paylaşıyoruz. Amacımız; bu nadir komplikasyonu, santral ven kateterizasyonu sırasında ultrason kullanımını, psödoanevrizma tanı yöntemlerini ve aynı zamanda bunun endovasküler koil embolizasyon ile tedavisini vurgulamaktır. |
11. | Miyotonik Distrofi Tip 1 ve Tip 2’li iki hastada spinal anestezi deneyimlerimiz: olgu sunumu Spinal Anesthesia in two cases with Myotonic Dystrophy type 1 and type 2: Case Reports Meltem Kipri, Mesut Şener, Esra Çalışkan, Anış Arıboğandoi: 10.5222/GKDAD.2015.121 Sayfalar 121 - 124 (1955 kere görüntülendi) Giriş: Miyotonik Distrofiler (MD), konjenital başlangıçlı Tip I ve erişkin başlangıçlı Tip II olarak 2 grupta incelenmektedir. MD’li hastalarda miyotoninin şiddetinden bağımsız olarak tüm organ sistemleri etkilenebilmektedir. Bu nedenle perioperatif dönemde artmış anestezi riski mevcuttur. Olgu 1: Tip I MD’li 26 yaşında erkek hastaya spinal anestezi altında pilonidal sinüs cerrahisi yapılması planlandı. Operasyon odasında spinal anestezi uygulandıktan sonra başarılı bir cerrahi işlem uygulandı. Olgu 2: Tip II MD’li 31 yaşında kadın hastaya spinal anestezi altında açık miyomektomi yapılması planlandı. Operasyon odasında spinal anestezi uygulandıktan sonra başarılı bir cerrahi işlem uygulandı. Her iki hastada da perioperatif dönemde herhangi bir komplikasyonla karşılaşılmadı. Tartışma: MD’li hastalarda yaygın kullanılan anestezik ilaçlara karşı yanıt normal populasyonda beklenenden farklıdır. İntravenöz (İV) anesteziklere karşı artmış hassasiyet söz konusudur. Perioperatif opioid uygulamaları sırasında solunum depresyonu riski yüksektir. Hastalarda kas gevşeticilere duyarlılık da artmıştır, süksinilkolin uygulaması miyotoniyi tetikleyebilir. Bununla birlikte propofol enjeksiyon ağrısı, operasyon odasında ağrı, stres ve hipoterminin indüklediği miyotoni görülebildiğinden bu durumlara karşı önlem alınmalıdır. Uygun olgularda rejyonel anestezi yöntemlerinin, gerektiğinde düşük dozda İV sedatif ilaçlarla kombine edilerek uygulanması önerilmektedir. Nörostimulasyon sırasında miyotoni gözlenebileceği ve kas hipertrofisi sonucunda ultrason ile siniri ayırt etmek zorlaşacığından, santral nöroaksiyel bloklar periferik sinir boklarına göre şimdilik daha iyi bir tercih olarak görülmektedir. |
EDITÖRE MEKTUP | |
12. | Yoğun bakım ünitesinde tansiyon pnömotoraks olgusu A tension pneumothorax case in intensive care unit Ayfer Açıkgöz, Fatma Ferda Kartufan, İsmail Haberal, Alican Açıkgöz, Bora Aykaçdoi: 10.5222/GKDAD.2015.125 Sayfalar 125 - 128 (1225 kere görüntülendi) Makale Özeti | |