DIĞER | |
1. | Frontmatters Frontmatters Sayfalar I - XII (246 kere görüntülendi) |
ARAŞTIRMA | |
2. | INTERMACS I ve II hastalarında Ventrikül Destek Sistemi Uygulamalarında Kısa ve Uzun Dönem Destek için Karar: Klinik Sonuçların Değerlendirilmesi Analysis of Clinical Results for Decision Making for Short- and Long-Term Ventricular Support in INTERMACS I and II Patients Sevinç Bayer Erdoğan, Osman Murat Baştopçu, Murat Acarel, Halit Erdoi: 10.14744/GKDAD.2022.64935 Sayfalar 295 - 299 (357 kere görüntülendi) Amaç: INTERMACS profil I, II ile takip edilen son dönem kalp yetmezliği hastalarında cerrahi kalp yetmezliği tedavisi seçimi hala tartışmalıdır. Bu çalışmada, transplantasyona köprü olarak ekstrakorporeal membran oksijenasyonu (ECMO) veya sol ventrikül destek cihazı (LVAD) uygulanan INTERMACS I ve II hastalarını analiz etmeyi amaçladık. Yöntem: 2014 ve 2022 yıllarında INTERMACS profili I ve II'deki kritik klinik durum nedeniyle Grup 1: ECMO ve Grup 2: LVAD implante edilmiş olan 24 hasta geriye dönük olarak analiz edildi. Bulgular: Mekanik destek dokuz hastada ECMO ve 15 hastada LVAD idi. Hastalar komorbiditeler veya kardiyak parametreler açısından farklı değildi. INTERMACS I-II hastasında toplam mortalite 17 (%70,8) idi. Mortalite, LVAD öncesi ECMO ve direkt LVAD implante edilen hastalar arasında farklılık göstermedi (p=0,669). Sonuç: Her iki tip mekanik destek de oldukça ölümcül olacağından, şiddetli metabolik bozukluğu olan çoklu organ yetmezliğinde ECMO ilk tercih olacaktır. Öte yandan, organ yetmezliği veya metabolik bozukluk olmadığında LVAD tercih edilen tedavi olabilir. Ek olarak, hasta bazında nihai karar verilirken organ naklinin mevcudiyeti göz önünde bulundurulmalıdır. |
3. | Postoperatif Hiperlaktateminin Ayırıcı Tanısı Differential Diagnosis of Postoperative Hyperlactatemia Halim Ulugöl, Melis Tosun, Meltem Güner Can, Uğur Aksu, Fevzi Toramandoi: 10.14744/GKDAD.2022.26234 Sayfalar 300 - 305 (384 kere görüntülendi) Amaç: Koroner arter baypas greftlemesinde (KABG) postoperatif hiperlaktateminin ayırıcı tanısını yapabilmek ve erken müdahale edebilmek komplikasyonların önlenmesinde önemlidir. Biz de çalışmamızda bu ayırımı yapabilmek için noninvaziv monitörizasyon yöntemi olan “Near-Infrared Spectroscopy (NIRS)”den faydalanmayı amaçladık. Yöntem: Etik kurul ve hasta onamı alınan, KABG planlanan 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Yaş, ağırlık, vücut yüzey alanı, cinsiyet, vücut ısısı, preoperatif komorbiditeler, intraoperatif ve postoperatif hemodinamik parametreler, laktat ve diğer arteryel kan gazı değerleri, kardiyopulmoner baypas ve aortik kros klemp süresi, idrar çıkışı, kan ürünü ve inotropik ajan kullanımı kaydedildi. Bölgesel serebral oksijen satürasyonu (rSO2), hastanın alnına yerleştirilmiş bir sensör ve cihaz (INVOS 5100C, Medtronic) aracılığıyla sürekli olarak izlendi. Postoperatif periyot 10 zaman noktasına ayrıldı. T1 yoğun bakım ünitesine kabul, T2-T9 sırasıyla birer saat arayla yoğun bakım ünitesi takipleri, T10’da ise yoğun bakım ünitesinden çıkış olarak değerler kaydedildi. Bulgular: Yoğun bakıma yatıştan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. saatlerdeki kalp hızı (atım/dakika), ortalama arter basıncı (mmHg), vücut sıcaklığı (°C), pH, pCO2 (mmHg), pO2 (mmHg), Hct (%) başlangıç zaman noktası (T1) ile karşılaştırıldığında anlamlı bir değişim tespit edilemedi (p>0,050). Postoperatif kan laktat düzeyinin ise T1’den T9 periyoduna kadar artma gösterdiği, ancak bu süreçte rSO2’nin ise buna paralel bir değişim göstermediği tespit edildi (p>0,05). Sonuç: KABG sonrasında görülen erken hiperlaktateminin ayırıcı tanısında NIRS izlemi faydalı bir noninvaziv yöntemdir. Bu nedenle, hasta güvenliğini sağlamak için klinik pratikte postoperatif dönemde de NIRS izlemini tavsiye ediyoruz. |
4. | Yenidoğanlarda Arkus Aorta Cerrahisi Sonrası Düşük Kalp Debisi Sendromu Varlığının İntestinal Akıma Etkisinin Değerlendirilmesi Evaluation of the Effect of Low Cardiac Output Syndrome on Intestinal Flow After Arcus Aorta Surgery in Newborns Dilek Yavuzcan Öztürk, Halise Zeynep Gençdoi: 10.14744/GKDAD.2022.89106 Sayfalar 306 - 311 (344 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmada, arkus aortaya cerrahi olarak müdahale edilmiş yenidoğanlarda erken dönemde gelişen düşük debi varlığının doppler ultrasonografi ile intestinal kan akımında olan değişikliklerin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Çalışma, 1 Ağustos 2021-1 Ağustos 2022 tarihleri arasında, operasyon sırasındaki yaşı 30 günden küçük ve arkus rekonstrüksiyo-nu operasyonu yapılmış olan yenidoğanlarda yapıldı. Düşük kalp de-bisi sendromu gelişen ve gelişmeyen olguların initial, 24. ve 48. saat doppler ultrasonografi ile intestinal akımları hesaplandı. Ölçüm yeri olarak çölyak (TC) arter kullanıldı. Her bir olgunun peak sistolik velosite (PSV), mean sistolik velosite (MV) ve end-diyastolik velosite (EDV) değerleri, direnç indeksi (RI) ve pulsatilite indeksi (PI) bulguları istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışma döneminde 24 olgu mevcuttu. Olguların %70‘i er-kekti. Ameliyat sırasındaki median yaş 15 gün (IQR 12 gün-18 gün) ve median ağırlık 3,2 kg (IQR 2,9-3,4) idi. Olguların %25’inde (n=6) LCOS saptandı. LCOS gelişen ve gelişmeyen olguların başlangıç median PSV (72 vs. 76 cm/sn), EDV (27 vs. 30 cm/sn), MV (24 vs. 26), RI (0,79 vs. 0,75) ve median PI (1,60 vs. 1,75) değerleri birbirine benzerdi. LCOS gelişen ve gelişmeyen olguların 24. saat median PSV (55 vs. 66 cm/sn), EDV (21 vs. 27 cm/sn), median MV (18 vs. 24), median RI (0,84 vs. 0,76) ve median PI (1,65 vs. 1,78) değerleri arasında anlamlı fark vardı (p<0,05). LCOS gelişen ve gelişmeyen olguların 48. saat median PSV (75 vs. 80 cm/sn), EDV (30 vs. 32 cm/sn), MV (25 vs. 26), median RI (0,80 vs. 0,74) ve median PI (1,55 vs. 1,65) değerleri birbirine benzerdi. Sonuç: Yenidoğanlarda arkus cerrahisi sonrasında düşük debi sendromu gelişenlerde 24. saatte doppler ultrasonografide intestinal kan akımını etkileyen değişiklikler saptanmıştır. |
5. | Torakotomi Sonrası Nöropatik Ağrı: Risk Faktörleri ve İnsidansı Neuropathic Pain After Thoracotomy: Risk Factors and Incidence Emel Gündüz, Hakan Keskindoi: 10.14744/GKDAD.2022.84855 Sayfalar 312 - 317 (411 kere görüntülendi) Amaç: Torakotomi operasyonu geçiren hastaların %25-75’inde yaklaşık iki ay ve daha uzun süre devam eden kronik persistan postoperatif ağrı; yıllarca hastaların yaşamlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Yöntem: Göğüs cerrahisi kliniğine Nisan 2017-Aralık 2019 tarihleri ara-sında farklı tanılarla başvurup torakotomi ya da video yardımlı torakoskopik cerrahi geçiren 18 yaşından büyük; operasyonun üzerinden üç ay veya daha uzun süre geçmiş hastalardan, poliklinik kontrolleri sırasında, daha önceden hazırlanmış olan “Torakotomi Sonrası Nöropatik Ağrı İnsidansı ve Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi” formunun doldurulması istendi. Yaş, cinsiyet, boy, kilo, beden kitle indeksi, ek hastalık, sigara ve alkol kullanımı ayrıca preoperatif hipnotik kullanımı gibi demografik bilgilerin yanında LANSS ağrı skalası üzerinden nöropatik ağrıların skoru saptandı. Bulgular: Torakotomi sonrası nöropatik ağrı insidansını ve risk faktörlerini değerlendirdiğimiz 109 olgunun 74’ünde (%67,9) bir ek hastalık mevcuttu. Hipertansiyon 46 olgu (%42,2) ile en sık görülen hastalık iken diyabet 17 olgu (%15,6) ile en çok görülen ikinci hastalıktı. Bu parametre ile LANSS ağrı skorlaması karşılaştırıldığında anlamlıydı. Çalışmamızda 109 olguda LANSS skoru > 12’den 8 olguda (%7,3) kronik persistan postoperatif ağrı gelişti. Sonuç: Çalışmamızda 109 olgudan sekizinde nöropati geliştiğini bu olguların hepsinin açık torakotomi olduğunu, duyu kaybı geliştiğini bunlardan beşinin algoloji polikliniğine başvurduğunu ve gabapentin başlandığını tespit ettik. Kalıcı torakotomi ağrısı önceden öngörülmeli, ağrının şiddetine özen gösterilmeli, gerekirse bireysel bazda analjezik yöntemler belirlenmelidir. |
6. | Yüksek Riskli Pulmoner Emboli Hastalarında Ekosonic Endovasküler Sistem Tedavisinin Hasta Özelliklerine Göre Belirlenmesi Determination of EkoSonic Endovascular System Treatment According to Patient Characteristics in High-risk Pulmonary Embolism Patients Ismail Selçuk, Nehir Selçuk, Mustafa Şimşek, Şebnem Albeyoğlu, Ahmet Turan Yılmazdoi: 10.14744/GKDAD.2022.26986 Sayfalar 318 - 325 (459 kere görüntülendi) Amaç: Pulmoner emboli (PE) kardiyovasküler ölümlerin en yaygın üçüncü nedenidir. PE hastaları; yüksek risk, orta yüksek risk, orta düşük risk ve düşük risk grupları olarak sınıflandırılır ve hastaya yönelik tedavi protokolleri bu sınıflara göre düzenlenir. Ekosonik endovasküler sistem (EKOS) trombüse yönelik tedavilerden biridir. Hastalara ait bireysel farklılıkların EKOS tedavi sonuçlarını nasıl etkileyeceği konusunda yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, yüksek veya orta yüksek riskli PE hastalarında EKOS tedavi sonuçlarını, yaş, cinsiyet ve klinik öykü gibi hastalara ait kişisel özelliklerin tedavi etkinliği ve güvenliğine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışmada, yüksek riskli PE tanısı ile EKOS uygulanan 51 hasta geriye dönük olarak analiz edildi. Hastaların tamamında işlem öncesi ve sonrası arteryel kan gazı oksijen satürasyonu (SaO2), parsiyel oksijen basıncı (PaO2) değerleri, ekokardiyografide sağ ventrikül çapı, pulmoner arter basıncı ve triküspit yetersizliği, bilgisayarlı tomografide QS skoru kaydedildi. Ayrıca, PE ve derin ven trombozu lokalizasyonu, tam kan sayımı, hemoglobin, hematokrit, trombosit sayısı, üre, kreatinin değerleri minör ve majör kanama, tekrarlayan venöz tromboembolizm ve komplikasyon varlığı değerlendirildi. Elde edilen tüm veriler, kadın ve erkek gruplarında, 65 yaş üstü ve altı grubunda, altta yatan hastalık öyküsüne göre sınıflanan gruplarda karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm hastalarda işlem sonrası satürasyon ve parsiyel oksijen basıncının ortalaması, işlem öncesine göre daha yüksekti. Hemoglobin, hematokrit, kreatinin, sağ ventrikül çapı, pulmoner arter basıncı ve Qanad değeri ortalamaları işlem öncesine göre daha düşük tespit edildi (p<0,05). Altmış beş yaş üstü hastalarda işlem öncesi ve işlem sonrası sağ ventrikül çap farkı 65 yaş altı hastalara göre daha yüksek tespit edildi (p<0,05). Komplikasyon gelişen toplam 10 hastanın kendi içinde cinsiyet dağılımına bakıldığında hastaların 1 (%10)’i erkek, 9 (%90)’u kadındı. Sonuç: Bu çalışma, yüksek riskli PE hastalarında EKOS’un etkin bir tedavi seçeneği olduğunu ve hastalar en kısa sürede multidisipliner mer-kezlere yönlendirilmeleri gerektiğini göstermektedir. |
7. | Göğüs Cerrahisinde Tek Akciğer Ventilasyonu Uygulanan Diyabetes Mellitus Olgularında Serebral Oksijenlenmenin Değerlendirilmesi: Prospektif, Gözlemsel Bir Çalışma Evaluation of Cerebral Oxygenation During One-lung Ventilation in Diabetic Patients Undergoing Lung Resection: A Prospective and Observational Study Selda Şen, Salih Çokpınar, Imran Kurt Ömürlü, Sinem Sarı, Simge Alkut Kurum, Serdar Şendoi: 10.14744/GKDAD.2022.49358 Sayfalar 326 - 333 (375 kere görüntülendi) Amaç: Torasik cerrahide tek akciğer ventilasyonu (OLV) sırasında hipoksiye bağlı olarak serebral oksijenasyon azalabilir ve bu durum yakın kızılötesi spektroskopisi (NIRS) ile noninvaziv olarak değerlendirilebilir. Yapılan çalışmalarda diyabetik hastalarda serebral dolaşımın etkisine bağlı olarak majör cerrahi sonrası nörobilişsel bozuklukların olabileceği gösterilmiştir. Çalışmamızda akciğer rezeksiyonu yapılan diyabetik hastalarda intraoperatif serebral oksijen satürasyonu ve kan gazlarının incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Prospektif, gözlemsel çalışmamız akciğer rezeksiyonu uygulanan diyabetik ve diyabetik olmayan hastalarda planlandı. Operasyon sırasında NIRS değerleri ve hemodinamik parametreler kaydedildi. OLV ve çift lümenli ventilasyon (DLV) sırasında hastalardan santral venöz (ScvO2) ve arteriyel kan gazı örnekleri alındı. Tüm hastalarda ameliyat öncesi ve sonrası kreatinin değerlerine bakıldı. Bulgular: Çalışmamız diyabetik (n=19) ve diyabetik olmayan (n=21) akciğer rezeksiyonu uygulanan hastalarda yapıldı. OLV sırasında NIRS değerleri her iki grupta da ilk ölçümlere göre 30. dakikada düşerken, bu düşüş sadece diyabetik grupta operasyon boyunca devam etti. Operasyon boyunca her iki grupta hemodinamik ve ScvO2 değerleri benzerdi. Diyabetik hastalarda OLV 30. ve 60. dakika rSO2 değerleri ile postoperatif kreatinin değerleri arasında korelasyon bulundu. Sonuç: Bu çalışmada, akciğer cerrahisinde OLV sırasında NIRS ile ölçülen serebral oksijen değerlerinin diyabetik hastalarda kontrol grubuna göre daha fazla düştüğü ancak patolojik sınırlar içinde olmadığı gösterildi. |
8. | Erişkinlerde Yabancı Cisim Aspirasyonlarının Erken ve Geç Dönem Bulgu ve Tedavileri Early and Late Findings and Treatments of Foreign Body Aspirations in Adults Mehmet Değirmencidoi: 10.14744/GKDAD.2022.54715 Sayfalar 334 - 338 (430 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmanın amacı, yabancı cisim aspirasyonlarının erken ve geç dönem tedavi, morbidite ve mortalitesini değerlendirmektir. Yöntem: Ekim 2006 ile Ekim 2021 tarihleri arasında göğüs cerrahisi kliniğine başvuran yabancı cisim aspirasyonu olguları retrospektif olarak incelendi. Hastalar klinik ve radyolojik olarak değerlendirildi. Tanı ve tedavi amacıyla fiberoptik veya rijit bronkoskopi uygulandı. Gereğinde torakotomi yapıldı. Bulgular: Yaş ortalaması 38,30±16,60 yıl olan 23 hastanın 15’i (%65,21) erkek idi. Hastalardan 17’si (%73,91) erken dönemde, 6’sı (%26,09) geç dönemde başvurdu. Hastalardan 12’sinde (%52,17) risk faktörü vardı. Geç dönemde gelen hastalarda risk faktörü bulunma oranı erken dönemde gelenlere göre daha fazla idi (p=0,014). Hastalardan dördüne medikal tedavi uygulanırken, üç hastada yabancı cisim fiberoptik bronkoskopiyle, 10 hastada rijit bronkoskopiyle, altı hastada ise torakotomiyle çıkarıldı. Geç başvuruda bulunanlarda torakotomi ihtiyacı erken başvuranlara göre fazlaydı (p=0,001). En sık yerleşim yeri trakea ve sağ bronşiyal sistem, en sık rastlanan yabancı cisim toplu iğne idi. Hastaların 7’sinde (%30,43) komplikasyon gelişti. Geç dönemde başvuran hastalarda komplikasyon oranı daha fazlaydı (p<0,001). Mortalite görülmedi. Sonuç: Erişkinlerde fark edilmeyen yabancı cisimler uzun dönemde ciddi komplikasyonlara yol açar. Risk faktörü taşıyan hastaların yakınları yabancı cisim aspirasyonu konusunda dikkatli olmalı ve aspirasyon şüphesi durumunda hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. |
9. | Komplike Akciğer Hidatik Kistlerinde Cerrahi Tedavi Yöntemleri ve Sonuçları Surgical Treatment Methods and Results in Complicated Pulmonary Hydatid Cyst Fatoş Kozanlı, Mehmet Değirmenci, Ahmet Karslıgildoi: 10.14744/GKDAD.2022.04875 Sayfalar 339 - 344 (377 kere görüntülendi) Amaç: Pulmoner kist hidatik, Echinococcus granulosis’in neden olduğu parazitik bir enfestasyondur. Tüm ileri tanı ve tedavi yöntemlerine rağmen morbidite %3,5–18, mortalite %0–2 arasındadır. Bu çalışmada, komplike pulmoner kist hidatik hastalığında kist rüptürü ile preoperatif/postoperatif komplikasyonlar arasındaki ilişkiyi ve tedavi yöntemlerini tartışarak mortalite ve morbiditenin azaltılmasına ilerleyen yıllardaki bilgi birikimi eşliğinde katkı sağlanması amaçlandı. Yöntem: Çalışmada, 101 hastanın dosyaları geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, kist hidatik sayısı, rüptürü, semptomları, preoperatif ve postoperatif komplikasyonları, ameliyat tipi, hastanede kalış süreleri, takip süreleri ve mortalite oranları analiz edildi. Bulgular: Ortalama yaş 39,2±18,2 idi. Hastaların 35'inde (%34,6) preoperatif komplikasyon gelişti. Olguların 54'ünde (%53,5) kist rüptürü saptandı. Rüptür varlığının preoperatif/postoperatif komplikasyonlar, semptomlar, rezeksiyon tercihi ve hastanede kalış süresi ile yüksek oranda ilişkili olduğu bulundu. Ameliyat öncesi en sık komplikasyon 18 (%17,8) olguda akciğer apsesi idi. Hastaların 30'unda (%29,7) ameliyat sonrası komplikasyon görüldü. Relaps tespit edilmedi. Mortalite 2 (%1,9) olguda meydana geldi. Lobektominin preoperatif komplikasyonlarla ilişkili olduğu bulundu. Komplike hidatik kistler yüksek morbidite ve uzun hastanede kalış süresi ile ilişkilendirilmiştir. Sonuç: Pulmoner kist hidatik hastalığının küratif tedavisi cerrahidir. Komplike pulmoner kist hidatikte majör cerrahi ihtiyacı daha yüksektir. Kist rüptürü preoperatif/postoperatif komplikasyonlarla ilişkilidir. Komplike pulmoner kist hidatiği en erken zamanda, komplikasyonlar gelişmeden önce tedavi etmenin morbiditeyi, hastanede kalış süresini ve tedavi maliyetini azaltacağını umuyoruz. |
10. | COVID-19 Pandemisinde Hekimlerin Pandemi Yönetimi ve Tedavi Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi: Türkiye’den On-line Kesitsel Bir Çalışma Evaluation of the Pandemic Management and Treatment Approaches of the Doctors in the COVID-19 Pandemic: An Online Cross-sectional Study from Türkiye Sinem Bayrakçı, Zehra Hatipoğlu, Nazire Ateş Ayhan, Nursel Sürmelioğlu, Dilek Özcengizdoi: 10.14744/GKDAD.2022.87369 Sayfalar 345 - 356 (410 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışma, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs hastalığı (CO-VID-19) enfeksiyonunun tedavi ve yönetimine hekimlerin bakış açıları, dene-yimleri ve izledikleri yöntemleri değerlendirmek amacıyla planlandı. Yöntem: Hekimlerin dahil edildiği bu çalışmada, elektronik ortamda 21 so-rudan oluşan bir anket yapıldı. Anket soruları hekimlerin COVID-19 pandemisinde uyguladıkları tedavi yöntemlerini, izledikleri kılavuzları ve kendi klinik deneyimlerini içermektedir. Bulgular: Bu çalışma, 72 (%36,0) erkek ve 128 (%64,0) kadın olmak üzere toplam 200 hekim ile yapıldı. Hekimlerin yaş ortalaması 36,54±7,40 yıl idi. COVID-19 hasta yönetimi ve tedavisinde katılımcıların %78,5’i Sağlık Bakanlığı COVİD-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberini (SYÇR), %60,5’i uluslararası güncel kılavuzları kullanmayı tercih etti. Hipoksemik hastaların oksijen destek yönetiminde ise katılımcıların %53,5’i kişisel tecrübe ve deneyimleri, %52,5’i Sağlık Bakanlığı COVID-19 SYÇR’yi, %51’i uluslararası güncel kılavuzları takip etmeyi tercih etti. Mesleki deneyim süresi ve çalışılan kurum ile tedavi yönetim tercihleri arasında istatistik-sel anlamlı ilişki vardır. Sonuç: COVID-19 pandemi sürecinde hekimler tedavi ve hasta yönetiminde Sağlık Bakanlığı COVID-19 SYÇR’yi takip etmeyi tercih etti. Ulusal bilim kurullarının yeni gelişmeleri yakından takip edip resmi hükümet sağlık yetkilileri tarafından çevrim içi olarak yayımlanan COVID-19 ile ilgili güncellemelerin yapılması, sağlık çalışanlarının bilgi erişimindeki tercihleri açısından önem teşkil etmektedir. |
11. | COVID-19 Hastalarında Gelişen Pnömotoraks Mortalite Belirteci Olabilir mi? Can Pneumothorax Developing in COVID-19 Patients be a Mortality Marker? Mesut Öterkuş, Leman Acun Delen, Umut Sabri Kasapoğludoi: 10.14744/GKDAD.2021.50455 Sayfalar 357 - 361 (325 kere görüntülendi) Amaç: Çalışmamızda koronavirüs hastalığı-19’un (COVID-19) nadir görülen bir komplikasyonu olan pnömotoraksın mortalite üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Hastanemizde COVID-19 tanısı nedeniyle yatırılarak tedavi edilen tüm hastalar tarandı ve pnömotoraks gelişen hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, yandaş hastalıkları, yatış gün sayısı, toraks tüpünün takılış günü ve süresi, hastaneye yatış esnasında yapılan laboratuvar bulguları hastane otomasyon sistemi ve hasta dos-yaları taranarak kaydedildi. Bulgular: Çalışmamız için COVID-19 tanısı ile hastanede yatarak tedavi gören 10.800 hasta tarandı. Çalışmaya dahil edilen 32 (%0,296) hastada pnömotoraks gelişti. Çalışmaya dahil edilen hastaların %59,4’ü erkekti. Yandaş hastalık incelendiğinde %56,3 ile diabetes mellitus en sık eşlik eden hastalıktı. Bu hastalarda mortalite oranı %90,6 olarak hesaplandı. Sonuç: Elde edilen veriler COVID-19 komplikasyonu olan pnömotoraksın ciddi mortalite artışına sebep olmaktadır. Koruyucu ventilasyon yöntemleri ile pnömotoraks gelişiminin önlenmeye çalışılmasının mortalitenin azaltılmasına katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. |
OLGU SUNUMU | |
12. | Santral Venöz Kateterizasyon Sonrası Nadir Bir Komplikasyon: Kateter Kopması A Rare Complication After Central Venous Catheterization: Catheter Rupture Dilek Çetinkaya, Mehmet Mutlu, Aykut Şahindoi: 10.14744/GKDAD.2022.01328 Sayfalar 362 - 364 (529 kere görüntülendi) Santral venöz kateterizasyon yaygın olarak kullanılmakta olan bir venöz damar yolu girişimi olup sıklıkla yoğun bakım ünitelerinde tedavi alan hastalarda, çeşitli cerrahilerde ve hemodiyaliz amacıyla kullanılmaktadır. Bunun için sıklıkla vena jugularis interna, femoral ven ve subklavyen ven ve daha nadir olarak da vena jugularis eksterna, bazilik ve sefalik venler kullanılmak-tadır. Santral venöz kateterizasyon uygulamalarında komplikasyonlarla karşılaşılmaktadır. Komplikasyonların erken dönemde hızla tespit edilip tedavi edilmesiyle morbidite ve mortalite önemli ölçüde azaltılabilmektedir. Bu yazıda, böbrek yetmezliği nedenli sağ vena jugularis internaya takılan kate-terin koparak vena kava inferiora göç etmiş bir hasta sunulmuştur. |
13. | İntraoperatif Dönemde Fark Edilen Soğuk Aglütinin: Koroner Baypas Olgusu Cold Agglutinin Detected in the Intraoperative Period: A Case of Coronary Bypass Ayşegül Özgök, Aslı Demir, Eda Balcıdoi: 10.14744/GKDAD.2022.58561 Sayfalar 365 - 367 (465 kere görüntülendi) Soğuk aglütinin hastalığı(SAH) eritrosit antijenlerine karşı oluşan otoimmün bir hastalıktır. Genellikle idiopatiktir ancak bazı enfeksiyonlar da tetikleyici olabilir. SAH, soğuğa maruz kalındığında periferik dolaşımda daha kolay düşen sıcaklıklarda aktif hale gelir, hemoliz veya aglütinasyon oluşmasına neden olur. Bu yazıda, SA oluşumu intraoperatif dönemde ortaya çıkan bir koroner baypas olgusunun yönetimi sunuldu. 46 yaşında diyabetik ve hipertansif erkek hastanın 2 ay önce COVID-19 geçirdiği öğrenildi. Yeterli heparinizasyon ile kardiyopulmoner baypas(KPB) başlatılan hasta 32°C’ye soğutuldu. Operasyon sırasında kardiyopleji gönderim hattında(+1°C) çökmeler olduğu farkedildi. ACT değerleri normal sınırlar içinde olan hastanın otolog kanında aglüti-nasyonlar oluştuğu gözlendi. KPB ardından operasyon sorunsuz bitirildi ve hasta 5. gün şifa ile taburcu oldu. Periferik yayma ve immünolojik testlerin sonuçlarıyla SAH tanısı konuldu. SAH olanlarda preoperatif dönemde antikor konsantrasyonu ve termal amplitüdün belirlenmesi hemolizin derecesini öngörmek açısından oldukça önemlidir. Bu tür hastalar ameliyata hazırlanırken odanın, hastanın ve sıvıların ısıtılması, normotermik KPB planlanması, ılık kardiyopleji kullanılması gerekir. SAH ve COVID-19 ilişkisi literatürde yer bulmaya başlamıştır. Sunduğumuz hasta 2 ay önce COVID-19 enfeksiyonu geçirmişti, soğuk aglütinin bu yüzden indüklenmiş olabileceği gibi idiopatik olarak da ortaya çıkmış olabilir. Günümüzde birçok insanın COVID-19 enfeksiyonu geçirmiş olabileceği göz önüne alındığında özellikle kalp cerrahisinin perioperatif döneminde dikkatli olunmalıdır. |
14. | Akciğer Hidatik Kistli Pediatrik Hastada Anestezi Deneyimimiz Anesthesia Management in a Pediatric Patient with Pulmonary Hydatid Cyst Ebru Emre Demirel, Özlem Turhan, Başak Erginel, Naila Mustafayeva, Meltem Savran Karadenizdoi: 10.14744/GKDAD.2022.43043 Sayfalar 368 - 372 (534 kere görüntülendi) Hidatik kist Echinococcus granulosus’un etken olduğu, çoğunlukla köpek dışkısı yoluyla insana bulaşan parazitik bir hastalıktır. Vücutta her organda görülebilmekle birlikte çocuklarda en sık tutulan organ akciğerdir. Akciğer hidatik kisti asemptomatik olabileceği gibi göğüs ağrısı, öksürük, nefes darlığı, hemoptizi gibi şikayetlere de neden olabilir. Hidatik kist tedavisi öncelikli olarak cerrahidir. Operasyon sırasında kistin rüptüre olması ile anafilaktik şok ve hatta ölüme kadar gidebilen durumlar görülebilmektedir. Hidatik kist operasyonu sırasında ani gelişen taşikardi ve ortalama arter basıncında düşme durumunda diğer olasılıklar ekarte edildikten sonra anafilaksi ihtimali unutulmamalıdır. Hidatik kist nedeniyle ameliyat edilecek hastalarda anafilaksi gelişebileceğinin akıl-da tutulması ve bu konuda hazırlıklı olunmasının mortalite ve morbidite üzerinde anlamlı olumlu etkisi bulunacağını düşünmekteyiz. Biz bu olgu sunumunda, akciğer hidatik kistinin cerrahi eksizyonu sırasında meydana gelen kist rüptürünü takiben gelişen anafilaktik reaksiyona ait anestezi deneyimimizi aktarmayı amaçladık. |
15. | Koroner Arter Baypas Cerrahisi Uygulanan İleri Yaş ve Komorbid Bir Hastada Fast Track Anestezi ve Minimal Ekstrakorporeal Dolaşım Sistemlerinin Birlikte Kullanımı Combined use of Fast Track Anesthesia and Minimal Extracorporeal Circulatory Systems in an Advanced Age and Comorbid Patient Undergoing Coronary Artery Bypass Surgery Selma Fiş Topaloğlu, Melek Eroğlu, Ali Kemal Arslan, Engin Ertürkdoi: 10.14744/GKDAD.2022.81488 Sayfalar 373 - 377 (326 kere görüntülendi) Koroner arter baypas cerrahisi uygulanacak olan ileri yaş ve ek sistemik hastalıkları mevcut olan hastalarda mortalite ve morbidite riski yüksektir. Bu nedenle seçilen anestezi yöntemi ve cerrahi yaklaşım önem kazanmaktadır. Fast track kardiyak anestezi (FTKA) protokolü ile hastane ve yoğun bakım ünitelerinde kalış süresinin kısalması, dolayısıyla ileri yaş ve komorbid hastalarda mortalite ve morbidite riskinin azalması sağlanmaktadır. Son yıllarda açık kalp cerrahisinde konvansiyonel vücut dışı dolaşım sistemleri modifiye edilerek minimal ekstrakorporeal dolaşım sistemleri (MECC) kullanımı yaygınlaşmaya başladı. MECC ile konvansiyel sistemde görülen sistemik inflamatuvar cevap azaltılır. Bu yazıda, 81 yaşında komorbiditeleri olan bir hastada başarı ile uyguladığımız FTKA protokolü ve MECC kullanımı birlikteliği sunuldu. Hastaya üçlü koroner arter baypas cerrahisi uygulandı ve postoperatif altıncı gününde şifa ile taburcu edildi. Koroner arter baypas cerrahisi uygulanacak olan ileri yaş ve ek sistemik hastalıkları mevcut olan hastalarda seçilen anestezi yöntemi (FTKA) ve cerrahi yaklaşım (MECC) ile risklerin azaltılabildiği ve başarılı sonuçların elde edildiği kanaatindeyiz. |