DERLEME | |
1. | Kardiyak Cerrahi Sonrası Atriyal Fibrilasyon Atrial Fibrillation After Cardiac Surgery Murat Aksun, Keziban Eryılmaz, Hande Gürbüz Aytuluk, Senem Girgindoi: 10.5222/GKDAD.2017.109 Sayfalar 109 - 115 (1150 kere görüntülendi) Postoperatif atriyal fibrilasyon (POAF) kardiyak cerrahi sonrası % 30-50 sıklıkla görülmektedir. Atriyal fibrilasyon (AF)’da normal uyarının kaynağı olan sinoatriyal düğüm yerine, çok sayıda uyarı atriyumlarda çok hızlı ve karmaşık bir ritim ortaya çıkarır. Bunun sonucunda atriyumlar yeterli bir kontraksiyon yapamadığından içindeki kanı da etkin bir şekilde ventrikülün içine aktaramazlar. AF patofizyolojisi multifaktöriyaldir vePOAF’da çoğunlukla geri döndürülebilen faktörler söz konusudur. Elektrolit bozukluklarının (hipokalemi, hipomagnezemi) düzeltilmesi, volüm durumunun optimizasyonu, kan gazı analizleri ile oksijenasyon durumunun ve asid-baz bozukluğunun düzeltilmesi, kanama kontrolü ve perfüzyon durumunun düzeltilmesi, enfeksiyonun kontrol altına alınması gibi atta yatan bozukluğun düzeltilmesine yönelik uygulamalar % 50 oranında POAF’u düzeltebilir. Tedavi yaklaşımında hız kontrolü, ritm kontrolü ve antikoagülan tedavi olarak 3 ana yöntem bulunmaktadır. Elektriksel kardiyoversiyon hemodinamik instabilitesi olan olgularda ilk uygulanacak tedavi yöntemidir. |
ARAŞTIRMA | |
2. | Tek Akciğer Ventilasyonunda İki Farklı PEEP Düzeyinin Etkilerinin Karşılaştırılması Comparıson of Two Dıfferent Peep Levels in One Lung Ventilation İncifer Siyahkoç, Nurgül Yurtseven, Ercan Siyahkoç, Suna Yaka, Tamer Okaydoi: 10.5222/GKDAD.2017.116 Sayfalar 116 - 120 (1291 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, torakotomi ameliyatı geçirecek hastalarda tek akciğer ventilasyonu sırasında düşük tidal volümle (TV) birlikte uygulanan iki farklı ekspiryum sonu pozitif basınç (PEEP) düzeyinin solunum ve hemodinami üzerine etkilerini incelemek amacı ile yapıldı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemiz Eğitim Planlama Kurulu Onayı ve yazılı onamı alındıktan sonra torakotomi ameliyatı uygulanacak 40 hasta çalışmaya alındı. Tüm hastalar çift lümenli endotrakeal tüp ile entübe edilerek tek akciğer ventilasyonuna (TAV) geçildiğinde rastgele iki gruba ayrıldı. Grup 1(n: 20): TAV sırasında ventile olan akciğere TV: 6 ml/kg ve 5 cmH2O PEEP uygulanan hastalar, Grup 2(n: 20): TV: 6 ml/kg ve 10 cmH2O PEEP uygulanan hastalardan oluştu. Çalışma sırasında hastalardan arter kan gazı örneği alınarak T0: Supin pozisyon, indüksiyon öncesi, T1: indüksiyon sonrası çift akciğer ventilasyonu, T2: TAV 15 dk., T3: TAV 30 dk., T4: TAV 45 dk., T5: Supin pozisyon extübasyon öncesi, T6: Postop 6.saat olmak üzere 7 dönemde ortalama arter basınçları, kalp atım hızı, parsiyel oksijen basıncı, parsiyel karbondioksit basıncı, pik havayolu basıncı (PİP) ve plato basınç değerleri kaydedildi. BULGULAR: İki grup ortalama arter basınçları ve kalp atım hızı açısından karşılaştırıldığında T1, T2, T3 ve T4 periyodlarında Grup 2’de istatistiksel olarak anlamlı düşme görülse de, değerler fizyolojik sınırlardaydı. Grup 2 hastalarında PaO2 değerlerinde yükselme ve PaCO2’de düşme anlamlı idi. TAV’na geçildiği T2, T3 ve T4 periyodlarında PİP ve plato basınçları Grup 2'de ki hastalarda anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05) TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın sonunda torakotomi ameliyatları sırasında ventile edilen akciğere düşük TV ile 10 cmH2O PEEP uygulamasının hemodinamik ve solunum mekanikleri üzerine olumsuzluğa neden olmadan oksijenasyona olumlu katkılarda bulunduğu sonucuna varıldı. |
3. | Açık Kalp Cerrahisi Sonrası Ekstrakorporeal Yaşam Desteği Kullanımında Trombositopeniye Etki Eden Faktörler Factors Affecting Thrombocytopenia During ECLS After Open Heart Surgery Deniz Çevirme, Rezan Aksoy, Ömer Faruk Şavluk, Emre Gürcü, Adile Ece Altınay, Halide Oğuş, Cüneyt Arkan, Mehmet Yanartaş, Murat Bülent Rabuşdoi: 10.5222/GKDAD.2017.121 Sayfalar 121 - 125 (1694 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Trombositopeni Ekstrakorporeal Yaşam Desteği (ECLS) kullanımı sonrası klinik olumsuzluklara neden olmaktadır. Açık kalp cerrahisi uygulandıktan sonra ECLS uygulanması trombositopeniyi dahada derinleştirmektedir. Bu çalışmanın amacı açık kalp cerrahisi sonrasında ECLS kullanılan hastalarda oluşan trombositopeninin oluşumuna katkıda bulunabilecek olası nedenleri incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Tüm hastalara açık kalp cerrahisi uygulanmış olup düşük debi gelişenlere ECLS desteği sağlanmıştır. Hastalar trombositopeni türlerine göre şiddetli, orta, hafif veya normal olarak 3 gruba ayrılmıştır. Kardiyopulmoner baypas için olası risk faktörleri çalışmaya alınmıştır. BULGULAR: Toplam hasta sayısı 35 tir. 13 (37.1%) kadın, 22(62.9%) erkek hasta mevcuttur. ECLS öncesi tamamı kardiyopulmoner baypas altında opere edilmiştir. Operasyon öncesi (preoperatif) değerlerine bakıldığında trombosit ortalaması (57-387) 175.97±75.53 olarak bulunmuştur. Preoperatif dönemde orta seviye trombositopeniye sahip 12 hasta (%34.3) trombosit ortalaması 94.0 ±19.36, hafif veya normal trombositopeni seviyeye sahip 23 hasta (%65.7) trombosit ortalaması 218.73±55.26 bulunmuştur. Şiddetli trombositopeniye sahip hasta bulunmamaktadır. Preoperatif dönemden ilk 5 günlük takipte trombosit değerlerindeki düşme anlamlıdır. p<0.05. TARTIŞMA ve SONUÇ: Ekstrakorporeal dolaşım trombositopeni için risk faktörüdür. Açık kalp cerrahisi sonrası ECLS kullanımında derin trombositopeniden kaçınmak için santral yerine periferal yerleşim tekniğinin tercih edilmesinin uygun olduğu düşünülmektedir. |
4. | Kardiyopulmoner Baypas Yapılan Hastalarda Perioperatif Uygulanan Ototransfüzyonun Postoperatif Kan Kullanımı Üzerine Etkileri The Effects of Perioperative Autotransfusion on Postoperative Blood Transfusion in Cardiopulmonary Bypass Patients Ali Kemal Gür, Esra Eker, Mahmut Yargı, Mehmet Kaplandoi: 10.5222/GKDAD.2017.126 Sayfalar 126 - 131 (2461 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Kalp cerrahisi operasyonlarda kardiyopulmoner baypasın hasta kan değerleri üzerine olumsuz etkileri bilinmektedir. Çalışmamızda koroner arter baypas cerrahisi uygulanan hastalarda akut normovolemik hemodilüsyon uygulamasının etkilerini araştırmayı amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma Siyami Ersek Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi EAH'nde kardiyopulmoner baypas kullanılarak elektif koroner arter baypas cerrahisi planlanan 40 hasta üzerine yapıldı. Operasyon öncesi hematokrit değerleri erkek hastalar için % 36, kadın hastalar için % 40 ve üzeri olan olgular çalışmaya alındı. BULGULAR: Ototransfüzyon yapılan Grup 1 (n=20) hastaların 18’i erkek ve 2’si kadın, yaş ortalamaları 54.7 ± 6, kontrol grubu Grup 2 (n=20) hastaların ise 17’i erkek, 3’ü kadın olmak üzere yaş ortalamaları 58.1 ± 9 olarak kaydedildi. Hematokrit değerleri kardiyopulmoner baypas döneminde ototransfüzyon grubunda kontrol grubuna göre düşük, operasyon sonunda ve hastane çıkışında yüksek bulundu (p < 0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda açık kalp cerrahisi yapılacak hastaların ek komorbidite faktörü yoksa perioperatif dönemde hastadan alınan ototransfüzyon kanının postoperatif dönemde allojenik kan ihtiyacını azalttığı görüldü. Tüm bu etkilerinden dolayı, kalp cerrahisinde ototransfüzyon yönteminin hemodinami, metabolik ve fonksiyonel sonuçlar üzerine olumlu etkileri nedeniyle güvenle uygulanabileceğini düşünmekteyiz. |
5. | Propofol ve Roküronyum İntravenöz Enjeksiyon Ağrısının Algılanmasında, Kullanılan Damar Yolu Yeri, Kanül Çapı ve Cinsiyet İlişkisi Relationship Between Diameter of the Cannula, Vascular Access Site Used and Gender and the Pain Perception of Intravenous Injection of Propofol and Rocuronium Onur Avcı, Salıh Yıldırım, Mehmet Fatıh Yörük, Ahmet Cemıl İsbır, Cevdet Düger, İdrıs Erşan, Canan Baran Ünaldoi: 10.5222/GKDAD.2017.132 Sayfalar 132 - 138 (1270 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Propofolün enjeksiyon ağrısı en iyi bilinen, en sık karşılaşılan yan etkisidir ve insidansı % 24-80’dir. Steroid yapılı, nondepolarizan bir kas gevşetici olan roküronyum da enjeksiyon ağrısına sebep olabilen ajanlardandır. Çalışmamızda propofol ve roküronyum enjeksiyon ağrısının algılanmasında, kullanılan damar yolunun yeri, kullanılan intraketin çapı ve cinsiyet ile ilişkisinin karşılaştırılmasını amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya, 1 Haziran 2012 ve 31 Aralık 2012 tarihleri arasında XXX Hastanesi ameliyathanesinde genel anestezi ile operasyonu planlanan 16-80 yaş arasında ASA I-II grubundan 637 hasta dahil edildi. Olgular intravenöz (iv) kanülasyon yeri ve kullanılan kanülün çapına göre dört gruba ayrıldılar. Grup 1 (el üstü 20 gauge), Grup 2 (antekubital bölge 20 gauge), Grup 3 (el üstü 22 gauge) ve Grup 4 (antekubital 22 gauge) olarak belirlendi. BULGULAR: Hastaların demografik bulguları ve ilk hemodinamik parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Propofol enjeksiyonu esnasında; 637 hastanın 387 tanesi ağrı tepkisi göstermezken, 250 tanesi çeşitli derecelerde ağrı tepkisi verdiler. Aynı hastaların 335 tanesi roküronyum enjeksiyonu esnasında ağrı tepkisi tariflemezken, 302 tanesi çeşitli derecelerde ağrı tepkisi gösterdiler. Grup 3’ de propofol enjeksiyonunda erkeklerin %76.7’ si, kadınların %47.4’ ü ağrı tepkisi göstermediler. Aynı gruptaki erkek hastaların %53.3’ü, kadınların %47.4’ ü roküronyum enjeksiyonunda ağrı tepkisi göstermediler. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamıza katılan kadın hastaların erkek hastalara göre el üstü ve küçük çaplı intraketlerle açılan damar yollarında her iki ilacın enjeksiyonuna daha fazla ağrı tepkisi verdiğini tespit ettik. |
6. | Yoğun Bakım Ünitelerinde Takip Edilen Trakeotomi Olgularının Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi Retrospective Evaluation of Tracheotomy Cases in Intensive Care Units Asiye Doğan, Onur Avcı, Banu Eler Çevik, Canan Baran Ünaldoi: 10.5222/GKDAD.2017.139 Sayfalar 139 - 145 (1645 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda; yoğun bakım ünitelerinde trakeotomi açılan olguların klinik sonuçları retrospektif olarak değerlendirilerek, yoğun bakımda trakeotomi işleminin hasta takibine ve klinik sonucuna katkısının ortaya konulması hedeflenmiştir. YÖNTEM ve GEREÇLER: 24 ay süre içinde takip edilen 116 trakeotomi olgusunun dosya kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, APACHIE II skorları, trakeotomi açılma günleri ve yöntemi, işleme ait komplikasyon, mortalite, weaning oranları ve klinik sonuçları ayrıntılı olarak incelendi. BULGULAR: Trakeotomi açılma sebebinin genellikle uzamış entübasyona bağlı olduğu görüldü. 116 hastanın 18’inin cerrahi yöntemle, 98’inin perkütan yöntemle trakeotomi açıldığı görüldü. Yatış nedenlerine göre en yüksek hasta sayısı; nörolojik nedenli yatan hasta grubunda yer aldı. Kardiyak nedenli yatan hasta grubunda mortalite %100 olup taburcu hasta tespit edilmemiştir. Ek hastalık sayısının arttıkça mortalitenin arttığı, weaning oranının ise azaldığı görüldü. Yaş ile mortalite arasında da anlamlı bir ilişki tespit edildi. Trakeotomi açılma günü uzaması ile mortalite arasında hafif bir artış olmasına rağmen, istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmedi. Yaş arttıkça weaning oranının azaldığı görüldü. Ayrıca erkek cinsiyette weaning oranı daha yüksek bulunmuş olup,bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edildi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım ünitelerinde uzamış entübasyonlardan sonra trakeotomiye geçilmesi hastalar için daha faydalıdır. Trakeotomi komplikasyonlarının uzamış endotrakeal entübasyon komplikasyonlarından daha az olduğu göz önünde bulundurulursa, bu işlem uzamış entübasyonlu hastalarda güvenle uygulanabilir. Ancak trakeotomi zamanlaması açısından spesifik bilgiler veren yeni çalışmalara ihiyaç olduğunu düşünmekteyiz. |
OLGU SUNUMU | |
7. | Karaciğer Nakil Alıcısı Bir Çocuk Olguda Santral Venöz Katetere Bağlı Gelişen Venöz Stenoz Venous Stenosis Due to Central Venous Catheter in a Child who is Liver Transplant Recipient Mehmet Ali Erdoğan, Yusuf Ziya Çolak, Osman Kaçmaz, Mehmet Kolu, Hüseyin İlksen Toprakdoi: 10.5222/GKDAD.2017.146 Sayfalar 146 - 148 (1111 kere görüntülendi) Santral venöz kateterizasyon klinik pratikte yaygın olarak uygulamaktadır. Santral venöz kateterizasyonun trombotik, stenotik ve infeksiyöz komplikasyonları yaşamı tehdit edicidir. Kronik hemodiyaliz hastalarının %5 ile 50 ‘sinde subkalvien vende stenoz oluştuğu bildirilmiştir. Özellikle yetişkinlerden daha küçük çapda damarlara sahip olduklarından çocuklarda santral kateterler; venöz stenoz riski taşıdığı düşünülmektedir. Bu sunuda; yaklaşık 30 gün önce karaciğer nakli nedeniyle opere olan ve sağ internal jugüler veninin normal olduğu görülen çocuk olguda, geçici santral venöz katater sonrasında gelişen venöz stenozu sunmayı amaçladık. Santral venöz kanülasyonun önemli bir komplikasyonu olan venöz stenozun geçici kanülasyon sonrasında ve kısa süre sonra gelişebileceği, ayrıca USG rehberliği ile bunun kolayca tespit edilebilmeciğini gördük. |
8. | Trakeostomili Hastada Geç Dönemde Gelişen Pnömotoraks Pneumothorax in tracheostomy patient with late onset İbrahim Mungan, Sema Turan, Dilek Kazancı, Büşra Tezcan, Derya Ademoğlu, Sultan Sevim Yakın, Mehmet Erdem Çakmak, Çilem Bayındır Dicledoi: 10.5222/GKDAD.2017.149 Sayfalar 149 - 152 (3612 kere görüntülendi) Yoğun bakım ünitelerinde endotrakeal entübasyon uygulanan ve uzun süre mekanik ventilatöre bağlı kalacağı öngörülen hastalara trakeostomi açılması tavsiye edilmektedir. Perkütan trakeostomi (PDT) basit, komplikasyon hızı düşük ve hasta yatağında kısa sürede uygulanabilen bir yöntemdir. Yine de invaziv bir girişim olan PDT ile gelişebilen komplikasyonlar genelde hafif olmasına rağmen bazen pnömotoraks, pnömomediastinum gibi hayatı tehdit eden komplikasyonlar da bildirilmiştir. Bu vaka sunumunda Griggs yöntemi ile komplikasyonsuz açılan trakeostomiden 2 gün sonra gelişen pnömotoraks olgusunu inceledik. Hastamız, 63 yaşında 92 kilo bayan hasta, aterosklerotik kalp hastalığı tanısı ile opere edilmişti. Operasyon yönünden herhangi bir sıkıntısı olmayan hasta uzamış entübasyon nedeni ile perkutan trakeostomi açılmasına karar verilerek kliniğimize devir alındı. Bronkoskopi eşliğinde Griggs tekniği ile trakeostomi açılan hastada,48 saat sonra subkutan amfizem ve pnömotoraks gözlendiğinden lokal anestezi altında toraks tüpü takıldı. Trakeostomi kanülü çekilip endotrekeal tüp ile tekrar entübe edilen hastada toraks tüpü takıldıktan sonra oksijen saturasyonu düzeldi. Ancak hasta 2 gün sonra kardiak arrest nedeni ile ex oldu. Perkütan trakeostominin cerrahi yönteme göre üstünlükleri birçok çalışmada ortaya konulmuştur. Ancak bütün invazif girişimler gibi PDT’de tamamen masum değildir ve gelişebilecek en ciddi komplikasyonlardan biri de pnömotorakstır. Nispeten geç dönem olmasına rağmen pnömotoraks ihtimali perkutan trakeostomide akılda tutulmalı ve gerekli tedavi ve müdahale başlanılmalıdır. |
9. | β-talasemili Hastada Aort Kapak Replasmanı Aortic Valve Replacement in a Patient with β-Thalassemia Ali Sait Kavaklı, Nilgün Kavrut Öztürk, Raif Umut Ayoğlu, Muzaffer Yılmaz, Kadir Sağdıç, Ömer Haldun Tekinalp, Mustafa Emmiler, Kerem İnanoğludoi: 10.5222/GKDAD.2017.153 Sayfalar 153 - 156 (1108 kere görüntülendi) β-talasemi hastalarında elastik doku defektinin bir sonucu olarak kalp kapak hastalıkları görülebilmektedir. Bu hastalarda kapak replasmanı sonrası pulmoner komplikasyonlar ve protez kapakta hızlı tromboz oluşması ihtimali gözönünde bulundurulmalıdır. Bu olgu sunumu ile β-talasemi sebebiyle takip edilen hastada yapılan aort kapak replasmanı deneyimimizi sunmayı amaçladık. β-talasemi major tanısıyla takip edilen 27 yaşında erkek hastanın ekokardiyografi incelemesinde ciddi aort darlığı ve yetmezliği, sol ventrikül disfonksiyonu (EF: %40), sol ventrikül dilatasyonu ve aortta 80 mmHg sistolik gradient saptandı. Pulmoner arter basıncı 55 mmHg bulundu. Anamnezinde 10 yıl önce geçirilmiş splenektomi öyküsü mevcuttu. Hastaya aortik kapak replasmanı planlandı ve bileaflet mekanik kapak replasmanı yapıldı. Hastaya postoperatif 24 saat içinde toplam 3 ünite eritrosit süspansiyonu replase edildi. Kontrol ekokardiyografisinde normal aort kapak fonksiyonları tespit edildi ve maksimum sistolik gradient 15 mmHg ölçüldü. INR değeri 3-3,5 arasında olacak şekilde oral kumadin tedavisi başlandı. Ameliyat sonrası 5. gününde taburcu edildi. β-talasemi hastalarında artmış tromboz eğilimi gözönünde bulundurularak kapak replasmanı sonrası yakın takip gerekmektedir. Uygun antikoagulan tedavi hastada mevcut predispozan faktörler değerlendirilerek planlanmalıdır. |
10. | Postoperatif Erken Dönemde Epidural Kateter Takılıyken Yanlışlıkla Klopidogrel ve Aspirin Verilen Hastada Kateter Çekilme Zamanının Belirlenmesi Determination of the Epidural Catheter Withdrawal time in Patients Mistakenly Given Clopidogrel and Aspirin in the Early Postoperative Period Jülide Ergil, Kevser Peker, Derya Özkan, Aslı Dönmez, Alp Dolgundoi: 10.5222/GKDAD.2017.157 Sayfalar 157 - 160 (1513 kere görüntülendi) Postoperatif erken dönemde epidural kateter takılı iken yanlışlıkla klopidogrel ve aspirin verilen hastada kateter çekilme zamanının belirlenmesi Nöroaksiyel blok uygulamalarına bağlı bir çok komplikasyon gelişebilmektedir. Epidural hematom, kateter yerleştirilmesi sırasında gelişebileceği gibi kateter çekilmesini takiben de gelişebileceğinden antikoagülan kullanan hastalarda hem epidural kateter yerleştirilmesi hem de çekilmesi özellik gerektirir. Bu olgu sunumunda, kombine spinal epidural anestezi ile aorta sağ iliak arter bypass greftlemesi yapılan ve postoperatif erken dönemde kateter çekilmeden önce cerrahi ekip tarafından oral 75 mg klopidogrel ve 100 mg salisilat başlanan hasta sunulmaktadır |