1. | Ön Sayfalar Frontmatters Sayfalar I - X (406 kere görüntülendi) |
ARAŞTIRMA | |
2. | Kalp Cerrahisinde Perioperatif Viskoelastik Test Uygulamasının Kan Ürünü Kullanımına ve Sonuca Etkisi; Bölgesel Kalp Cerrahisi Merkezi Deneyimi The Impact of Perioperative Viscoelastic Test Application on Blood Product Usage and Outcome in Cardiac Surgery; Regional Cardiac Surgery Center Experience Murat Aksun, Saliha Aksun, Mehmet Ali Coşar, Elif Neziroğlu, Senem Girgin, Ezgi Balıkoğlu, Nagihan Karahan, Ali Gürbüzdoi: 10.5222/GKDAD.2021.78557 Sayfalar 233 - 240 (649 kere görüntülendi) Amaç: Tromboelastografi (TEG), pıhtılaşma hakkında bilgi veren bir tanı yöntemidir. Açık kalp cerrahisinde tüm kan koruyucu önlemlere rağmen kan kayıpları olur, kan ve kan ürünlerinin kullanımı kaçınılmaz hale gelir. TEG çoğunlukla her merkezde bulunmamakta ve kan kullanımındaki alışkanlıklar, eğilimler ve klinik deneyimler gereksiz kan ve kan ürünleri kullanımına neden olma ihtimalini yaratmaktadır. Bu çalışmada kalp cerrahisinde tromboelastografi kullanımının kan ve kan ürünleri kullanımına etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya 18-70 yaş arası açık kalp ameliyatı geçirmiş 200 hasta dahil edildi. Kardiyopulmoner baypas (KPB) sonrası protamin uygulaması sonrasında vakaların 120-150 sn aralığında Aktive Pıhtılaşma Süresi (ACT) değerine sahip olduğu doğrulandı. TEG grubundaki 100 hastada pıhtılaşma durumu TEG ile değerlendirildi ve kan ve kan ürünü kullanımının nasıl yapılacağına karar verildi. Kontrol grubundaki 100 hastaya klinik deneyim ve öngörüye dayalı olarak kan ve kan ürünü kullanımı uygulandı. Toplam kullanılan kan ve kan ürünü miktarı, sıvı dengesi, inotrop ihtiyacı, mekanik ventilatör süresi, komplikasyonlar, yoğun bakım süreleri ve taburcu süreleri kaydedildi. Bulgular: TEG grubunda KPB sonrası Taze Dondurulmuş Plazma (TDP) kullanımı, kontrol grubu TDP kullanımından istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü (p <0.05). Çalışma grubunda ameliyat sonrası TDP ve ameliyat sonrası trombosit kullanımı, kontrol grubunun ameliyat sonrası TDP ve ameliyat sonrası trombosit değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü (p<0.05). Sonuç: Tromboelastografi kullanımı, KPB sonrası TDP kullanımının azaltılması ve postoperatif dönemde TDP ve trombosit kullanımının azaltılması açısından oldukça faydalı bir izlemdir. Bu sayede gereksiz kan ve kan ürünleri kullanımının önüne geçilebilir. |
3. | Preoperatif Oral Klorheksidinin Açık Kalp Cerrahisi Sonrası Ventilatör İlişkili Pnömoni ve YBÜ Mortalitesi Üzerine Etkisi The Effect of Preoperative Oral Chlorhexidine Rinse on Ventilator Associated Pneumonia and ICU Mortality After Open Heart Surgery Ibrahim Ugur, Nurgul Yurtseven, Senem Polat, Sibel Yilmaz Ferhatoglu, Seyda Ocalmazdoi: 10.5222/GKDAD.2021.33602 Sayfalar 241 - 246 (1247 kere görüntülendi) Amaç: Ventilatörle ilişkili pnömoni (VAP), yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) en sık görülen nozokomiyal enfeksiyondur. 48 saatlik mekanik ventilasyonda hastaların %10-20’sinde VAP gelişmektedir. Bu çalışmada, açık kalp cerrahisi geçiren hastalarda preoperatif oral klorheksidin ile ağız çalkalamanın VİP ve mortaliteye etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya elektif açık kalp cerrahisi planlanan 300 hasta dahil edildi. Hastalar prospektif olarak bir bilgisayar yazılımı ile rastgele iki gruba ayrıldı. Grup 1: Ameliyattan önceki son gece yatmadan önce dişlerini fırçalayıp ardından %0.12 klorheksidin ile gargara ve ameliyathaneye gitmeden 15 dakika önce gargara yapan hastalar. Grup 2, Sadece dişlerini fırçalayan hastalardan oluşuyordu. Bulgular: Grup 1’de 3 (%2,12), Grup 2’de 12 (%8,10) hastada VİP görüldü (p <0,02). Entübasyon süresi grup 1 için 15±7,40 saat ve grup 2 için 23±32,01 saatti. Bu farklılıklar istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.01). Grup 1’de YBÜ yatış ve hastanede kalış süreleri Grup 2’ye göre daha kısa olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Ölüm oranında fark yoktu (p> 0.05). Sonuç: Sonuç olarak, elektif kalp cerrahisi öncesi klorheksidin glukonat ile ağız çalkalama, VİP oranını ve entübasyon süresini azalttı, ancak mortalite oranını ve YBÜ ve hastanede kalış süresini değiştirmedi. Öte yandan, bu sonuçların daha geniş çok merkezli çalışmalarda değişeceğini düşünüyoruz. |
4. | Koroner Arter Baypas Cerrahisinde Desfluranın Farklı MAK Değerlerinde Juguler Venöz Oksijen Saturasyonu Üzerine Etkileri The Effects of Different MAC Values of Desflurane on Jugular Venous Oxygen Saturation in Coronary Artery Bypass Surgery Veli Mistanoğlu, Sefika Turkan Kudsioglu, Nihan Yapici, Hüseyin Maçikadoi: 10.5222/GKDAD.2021.36002 Sayfalar 247 - 253 (574 kere görüntülendi) Amaç: Desfluran kardiyak anestezide hemodinamik stabilite ve hızlı derlenme sağladığı için kullanılmaktadır. Çalışmada, koroner arter baypas cerrahisinde (KABG) desfluranın farklı minimal alveoler konsantrasyonlarda (MAK) kullanımının, juguler venöz oksijen saturasyonu (SjvO2) ve hemodinamik parametreler üzerine etkileri araştırıldı. Yöntem: KABG planlanan 60 hasta, hastane etik kurulu ve hasta onamı alınarak 3 gruba ayrıldı. Desfluran bu gruplarda sırasıyla 0.5, 1.0 ve 1.5 MAK değerlerinde kullanıldı. Rutin invazif kateterizasyona ek olarak retrograd juguler venöz katater takıldı. Hemodinamik veriler, SjvO2, diğer parametreler ve kan gazı değerleri KPB öncesi, KPB süresince ve sonrasında kaydedildi. Bulgular: Tüm gruplardaki SjvO2 değerleri desatürasyon sınırında bulunmadı. Glukoz, laktat, parsiyel arter O2 saturasyonu (PaO2) ve parsiyel juguler venöz O2 saturasyonu (PjvO2) değerleri normal seyretti. Her grupta KPB’a girişte hipotermi ve hemodilüsyonun etkisiyle arter ve juguler venöz O2 kontent farkı O2CT (a-jv) değerlerinde düşme görüldü (p<0,05). Sonuç: SjvO2, beyin kann akımı ve beyin oksijen metabolik hızı arasındaki dengeyi ve serebral perfüzyonun yeterliliğini yansıtmaktadır. Daha önceki çalışmalarda; KABG sırasında izofluran, sevofluran ve desfluranın 0,5 MAK düzeyinde, SjvO2 üzerindeki etkilerine araştırılmıştır. Üç inalasyon ajanınında SjvO2 üzerine etkileri benzer görülmüştür. Çalışmamızda kullanılan desfluranın 3 farklı MAK değerlerinde, serebral otoregülasyonun bozulmadığı ve SjvO2 değerlerinin düşmediği tespit edildi. Ancak hemodinamik bulgulara da yansıyan 0.5 MAK dozunun stres yanıtı yeterince baskılayamadığı, özellikle hipertansif hastalarda daha yüksek MAKdeğerlerlerinin hemodinamik stabilite sağladığı görüldü. 1.5 MAK ise bazı hastalarda hipotansiyona neden olmakta ve vazopressör ilaçlara gereksinim olabilmektedir. Hemodinamik stabilite 1.0 MAK değerinde sağlanmaktadır. |
5. | Preoperatif Yalancı Negatif ve Asemptomatik Olan SARS-COV-2 Enfeksiyonlu Hastalardaki Kardiyovasküler Cerrahi Yoğun Bakım Deneyimlerimiz The Experience of Our Cardiovascular Surgery Intensive Care in Preoperative False-Negative and Asymptomatic Patients with SARS-COV-2 Infection Ismail Selcuk, Bülent Barış Güven, Nehir Selcukdoi: 10.5222/GKDAD.2021.90958 Sayfalar 254 - 260 (908 kere görüntülendi) Amaç: Kalp cerrahisi geçiren hastalarda COVID-19’un etkileri hakkında literatürde çok az veri mevcuttur. Bu çalışmada amacımız, COVID-19’un kardiyak cerrahi sonrası etkilerini, hastaların temel özelliklerini ve laboratuvar bulgularını tanımlamaktır. Aynı zamanda preoperatif süreçte rRT-PCR’nin zayıf tanı performansının altında yatan mekanizmayı tartışmaktır. Yöntem: Erişkin kalp cerrahisi kliniğimizde 18 Mayıs 2020 - 07 Haziran 2021 tarihleri arasında ameliyat edilen 191 hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Ameliyat öncesi asemptomatik ve rRT-PCR (-) olan ve ameliyat sonrası rRT-PCR pozitifleşen toplam 12 hasta çalışmaya dahil edildi. Acil operasyon gerektiren, preoperatif dönemde rRT-PCR çalışmamış veya rRT-PCR (+) olan, günübirlik cerrahi operasyon geçirenler ile entübe edilmeden opere edilen hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların yaş, cinsiyet, tanı, yapılan operasyon, YBÜ yatış süreleri, entübasyon süreleri, ekokardiyografi, kan gazı ve biyokimya sonuçları ile PCR sonuçları kaydedildi. Bulgular: Çalışmada 87 hastadan postoperatif rRT-PCR çalışıldı ve 12 (%13.8) hastada sonuç (+) geldi. 12 hastadan 2’si (%16.7) SARS-CoV-2 pnömonisi nedeniyle ex oldu. Preoperatif lökosit (7.78 103/mcL), lenfosit (1.52 103/mcL) ve CRP (49.27 mg/L) değerlerinin ortalaması normal değer aralığında iken, ferritin (823 ng/ml) ve D-Dimer(1138 ng/ml) değerlerinin ortalaması normal değer aralığının üzerinde bulundu. Preoperatif ve postoperatif Pa02/Fi02 oranlarındaki değişkenlik ex olan hastalarda (ortalama: 40,50±4,94) sağkalan hastalarınkine (ortalama: 16,4±9,37) oranla daha yüksek bulundu (P= 0.053). Sonuç: Ekstrakorporeal dolaşımın kendisinin sistemik bir inflamatuar yanıta neden olarak COVID-19 tablosunu şiddetlendirebileceği unutulmamalıdır. Aynı zamanda daha az yalancı negatiflik PCR sonuçları görmek için, kardiyak cerrahiye girecek olan hastalara operasyon öncesi en az 7 gün izolasyon ve SARS-Cov-2 için PCR örneklerinin mümkün olduğunca alt solunum yollarından alınmasını önermekteyiz |
6. | Konjenital Kalp Cerrahisinde Kardiyopulmoner Baypasın Triiyodotironin Fonksiyonları Üzerine Etkisi Effect of Cardiopulmonary Bypass on Tiiyodothyronine Functions in Congenital Cardiac Surgery Esin Egilmez, Nurşen Tanrıkulu, Murat Çiçek, Nurgul Yurtsevendoi: 10.5222/GKDAD.2021.90958 Sayfalar 261 - 265 (576 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmada konjenital kardiyak cerrahiye gidecek hastalarda, açık kalp cerrahisinin triiyodotironin (T3) düzeylerine etkisi incelenmiştir. Yöntem: Elektif olarak konjenital kardiyak cerrahi geçiren 30 hasta prospektif olarak çalışmaya alınarak preoperatif (T0), pompa (T1), postoperatif 0.saat (T2), postoperatif 1. Gün (T3), 2. Gün (T4), 3. Gün (T5) ve 8. Gününde (T6), serbest T3, tiroksin (T4) ve tiroid uyarıcı hormon (TSH) değerleri, entübasyon zamanı, yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri kaydedildi. Bulgular: T0 zamanına göre T3 düzeyleri T2, T3, T4 ve T5’de, TSH düzeyleri T2, T3 ve T4’de istatistiksel olarak anlamlı düşerken, T4 düzeylerinde T1 zamanına göre T2 ve T3 zamanındaki değerler istatiksel olarak anlamlı düşük bulundu. T3 düzeylerinde T0 zamanına göre T5 zamanındaki değişim ile entübasyon ve hastanede kalış süreleri arasında negatif korelasyon tespit edildi. Sonuç: Konjenital kardiyak cerrahi sonrası T3 seviyelerinin düştüğü ve düşük T3 seviyelerinin entübasyon ve hastanede kalış sürelerini olumsuz olarak etkilediği tespit edilmiştir. |
7. | Kardiyoversiyon Sedasyonunda Kullanılan Midazolam-Fentanil ile Midazolam-Ketamin Kombinasyonlarının Hemodinamik ve Sedatif Etkilerinin Karşılaştırılması Comparison of Hemodynamic and Sedative Effects of Midazolam-Fentanyl and Midazolam-Ketamine Combinations Used in Cardioersion Sedation Murat Acarel, Özlem Yıldırımtürk, Nihan Yapicidoi: 10.5222/GKDAD.2021.46338 Sayfalar 266 - 271 (3006 kere görüntülendi) Amaç: Çalışmanın amacı, retrospektif olarak koroner yoğun bakımda bir yıllık süreçte, elektriksel kardiyoversiyon (EK) amacıyla anestezi uygulanmış hastaların hemodinamik ve sedasyon sonuçlarının karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Atriyal fibrilasyon ritminin düzeltilmesi amacıyla EK uygulanmış midazolama ek olarak ketamin veya fentanil uygulanmış 60 hasta çalışma açısından değerlendirildi. Hastalara uygulanan sedasyona göre Grup F (midazolam-fentanil), Grup K (midazolam-ketamin) olarak iki gruba ayrılmıştır. Grupların işlem öncesi ve sonrası hemodinamik parametreleri ve işlem esnasında ve sonrasında sedasyon verileri karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların girişim öncesi kalp hızı Grup-F’de yüksek olarak tespit edildi (p<0.05). Sistolik ve diyastolik kan basınçları açısından iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Midazolam-Fentanil uygulanan hastalarda kalp hızı girişim sonrası istatistiksel olarak yüksek gözlenirken, diyastolik kan basınçlarında istatistiksel olarak anlamlı düşüş saptandı (p<0.05).Ramsay sedasyon skalası değerlendirildiğinde; 5, 10 ve 15. dakikalarda her iki grup arasında anlamlı fark görülmedi (p>0.05). Sonuç: Midazolam+fentanil veya midzolam+ketamin kombinasyonunun, standart dozlarda yeterli bir sedasyon sağladığı, hemodinamik ve sedasyon parametrelerine olumsuz etkilerinin olmadığı saptandı. Bu sonuçlar bize her iki protokolün yoğun bakımlarda elektriksel kardiyoversiyon sedasyonu için güvenle uygulanabileceğini düşündürdü. |
8. | Endovasküler Aort Onarımında Anestezi Yönetimi Anesthesia Management in Endovascular Aortic Repair Arzu Karavelidoi: 10.5222/GKDAD.2021.29053 Sayfalar 272 - 280 (1804 kere görüntülendi) Amaç: Çalışmamızda, aort patolojisi nedeni ile endovasküler aort onarımı uygulanan hastaların anestezi tekniklerinin ve sonuçlarının geriye yönelik olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu retrospektif ve gözlemsel çalışmaya, 2015-2021 yılları arasında abdominal ve/veya torasik aort anevrizması nedeni ile EVAR veya TEVAR uygulanan hastalar dahil edildi. Hastaların demografik verileri, cerrahi ve anestezi tipi, cerrahi ve anestezi süresi, kan transfüzyon miktarı, YBÜ ve hastanede yatış süreleri kayıt altına alındı. Bulgular: Abdominal ve/veya torasik aort anevrizması nedeni ile EVAR ve TEVAR uygulanan toplam 206 hastanın verilerine ulaşıldı. 63 hastaya TEVAR ve 143 hastaya EVAR uygulandığı saptandı. TEVAR yapılan 63 hastanın tümüne genel anestezi (GA) altında işlem yapılırken, EVAR uygulanan 15 hastaya GA altında ve 128 hastaya rejyonal anestezi (RA) altında işlemin yapıldığı tespit edildi. Ortalama anestezi ve cerrahi süreleri GA uygulananlarda 136.1±72.0 dak. ve 112.2±71.3 dak. ve RA uygulananlarda 112.2±71.3 dak. ve 96.5±32.1 dak. olarak bulundu. Ortalama YBÜ ve hastanede yatış süreleri GA uygulananlarda 1.6±2.1 gün ve 3.1±2.7 gün; RA uygulananlarda 1.2±0.6 gün ve 3.1±2.5 gün olarak belirlendi. Sonuç: Aort anevrizması nedeni ile EVAR uygulanan hastalarda anestezi tekniği olarak GA veya RA yöntemleri tercih edilmektedir. EVAR’da RA’nin GA’ye göre hastane ve YBÜ’de kalış sürelerini kısaltması, kan ürün gereksinimini azaltması, gerek anestezi gerekse de cerrahi işlem sürelerini kısaltması gibi avantajları olmakla birlikte, anestezi tekniğinin seçiminde hasta özelliklerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. |
9. | Venöz Yetmezlik Olgu Serilerinin Tedavisinde N-Butil Siyanoakrilat Embolizasyonunun Kullanımı Use of N-Butyl Cyanoacrylate Embolization in the Treatment of Venous Insufficiency Case Series Zafer Cengiz Er, Alper İbrahim Tosyadoi: 10.5222/GKDAD.2021.05925 Sayfalar 281 - 285 (642 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmanın amacı, kronik venöz staz nedeniyle vena safena magnada n-butil siyanoakrilat ile embolizasyon tedavisi gören hastaların sonuçlarını analiz etmektir. Materyal ve Metot: Ocak 2017 - 2020 tarihleri arasında Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde venöz yetmezlik nedeniyle safena ablasyonu yapılan 241 hasta çalışmaya dahil edildi. Renkli Doppler Ultrasonografi (RDU) ile ölçülen vena safena magna (VSM) çapı 5,5 mm'nin üzerinde ve safena-femoral bileşke reflü süresi 0,5 saniyeden uzun olan 241 hastada 249 ekstremiteye siyanoakrilat embolizasyonu (SAE) uygulandı. Hastalar ameliyat sonrası 7. Günde klinik muayene ve 1. ve 6. Aylarda RDU taramaları ile takip edildi. Bulgular: Ortalama yaş 42.7 ± 12.35 yıl ve ortalama safen ven çapı 8.21 ± 2.5 idi. Operasyon süresi ortalama 15,27 dakika idi ve hastalar aynı gün taburcu edildi. Olgularımızın 12'sinde (% 4,81) tromboflebit gelişti; 4 hastada (% 1.60) selülit; 20 hastada (% 8.03) safen ven izi üzerinde ciltte eritem ve medikal tedavi ile düzeldi. Altıncı ayda RDU kontrollerinde 8 VSM'de (% 3.21) kısmi rekanalizasyon tespit edildi. Hastalarda derin ven trombozu veya nörolojik komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Daha kısa operasyon ve deşarj süreleri, yüksek VSM obliterasyonu, düşük komplikasyon oranları SAE'nin öne çıkan özellikleridir. Tekniğin, kateter gerektiren tüm prosedürlerde olduğu gibi, kıvrımlı damarları olan hastalarla sınırlı kullanım alanına sahip olması, geleneksel cerrahiyi tamamen dışlayamamıştır. CAE tedavisi, uygun vasküler yapılara sahip hastalar için başarılı sonuçları ile umut verici bir geleceğe sahiptir. |
10. | Çocuklarda Trakeobronşiyal Yabancı Cisimler: Akciğer Radyografisi Bulguları ile İlişkili Güçlü Bir Hikaye Bronkoskopiye Yol Açıyor Tracheobronchial Foreign Bodies in Children: A Strong History Associated with Plain Chest Radiography Findings Leads to Bronchoscopy Umut Alıcı, Çiğdem Öztunalı, Çiğdem Arslan Alıcı, Huseyin Ilhan, Baran Tokardoi: 10.5222/GKDAD.2021.56823 Sayfalar 286 - 293 (931 kere görüntülendi) Amaç: Öykü ve akciğer grafisi, yabancı cisim aspirasyonu (YCA) olan çocuklarda temel tanı araçlarıdır. Çalışma erken ve gecikmiş YCA tanısı ile ilişkili klinik, radyolojik ve bronkoskopik bulguları değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Yöntem: YCA şüphesi nedeniyle bronkoskopi yapılan 249 çocuğun kayıtları, YCA için negatif bronkoskopi (grup I), erken tanı (grup II) ve gecikmiş tanı (grup III) olmak üzere üç grupta incelendi. Bulgular: YCA’da boğulma atakları, öksürük ve solunum seslerinde azalma anlamlı olarak belirlendi. Radyoopak YC’lerin yüzdesi % 6.2 idi. Grup II ve III’te amfizem; Grup III’te atelektazi ve pnömoni akciğer grafisinde anlamlı derecede yüksekti. Bronkoskopi sırasında saptanan pnömoni ve belirgin inflamasyon Grup III’te belirgindi. YC’ler çoğunlukla bitkisel kökenlidir ve çoğunluğu bronşta, daha çok sağ tarafta bulunmuştur. YC’ler, torakotomi olan biri dışında rijit bronkoskopi ile başarıyla çıkarıldı. Sonuç: Literatür taraması, aynı grup yapısında tasarlanan mevcut (2010-2019) ve önceki (1994-2003) çalışmalarımız radyoopak YC ile ilişkili boğulma epizotunun bronkoskopiye yol açtığını göstermiştir. Anfizem ve atelektazi de erken teşhis için değerlidir. Radyolojik bulgulardan bağımsız olarak, güçlü öyküsü olan hastalarda bronkoskopi düşünülmelidir. |
OLGU SUNUMU | |
11. | Yüksek Riskli Bir Hastada İki Rejyonel Anestezi Tekniğinin Kombinasyonu: Olgu Raporu The Combination of Two Regional Anesthesia Techniques in a High-Risk Patient: A Case Report Uğur Peksöz, Ali Ahiskaliogludoi: 10.5222/GKDAD.2021.44227 Sayfalar 294 - 298 (614 kere görüntülendi) Kronik böbrek yetmezliği olan hastaların diyalize girebilmeleri için deri altı arteriyovenöz fistül açmak gerekir. Bu cerrahi işlemler sedasyon, lokal anestezi, bölgesel anestezi veya genel anestezi altında gerçekleştirilir. Burada komorbid hastalıkları olan, vücut kitle indeksi yüksek, zor hava yolu bulunan ve sol brakial arter ver sol axillar ven arasında fistül cerrahisi yapılacak bir hastada anestezi deneyimimizi paylaştık. Bu vakada serratus anterior plan bloğu ve infraklaviküler blok uyguladık. Uyguladığımız teknik başarılı oldu ve cerrahi işlem rahatlıkla sorunsuz bir şekilde gerçekleştirildi. T1-T2 dermatomunun anestezisi için infraklaviküler blok ve üst seviyeden serratus anterior plan bloğu birlikte uygulanabilir. |