ISSN 1305-5550 | e-ISSN 2548-0669
Göğüs-Kalp-Damar Anestezi ve Yoğun Bakım Derneği Dergisi - GKD Anest Yoğ Bak Dern Derg: 25 (2)
Cilt: 25  Sayı: 2 - 2019
1.
Kapak
Cover

Sayfa I (653 kere görüntülendi)

2.
İçindekiler
Contents

Sayfalar II - V (947 kere görüntülendi)

3.
Yayın Politikaları ve Yazım Rehberi
Publication Policies and Writing Guide

Sayfalar VI - XI (578 kere görüntülendi)

DERLEME
4.
Kardiyak cerrahi ile ilişkili akut böbrek hasarı ve saptanmasında biyomarkerlar
Biomarkers in the detection of acute renal failure associated with cardiac surgery
Emel Gündüz, Tülin Aydoğdu Titiz
doi: 10.5222/GKDAD.2019.63497  Sayfalar 79 - 88 (1029 kere görüntülendi)
Kardiyak cerrahi ile ilişkili akut böbrek hasarı da (CSA-AKI), yaklaşık %30 oranında olup, postoperatif gelişen AKI nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır. AKI; artmış morbidite, mortalite ve hastanede kalış süresi ile ilişkilidir. CSA-AKI insidansı, AKI’nin tanımlamasına bağlı olarak değişmekte, RIFLE, AKIN ve en son “Kidney Disease: Improving Global Outcomes (KDIGO)” kriterlerleri tanımlanmış ve günümüzde kullanılmaktadır.
CSA-AKI etyopatogenezinde; eksojen ve endojen toksinler, metabolik anomaliler, iskemi-reperfüzyon hasarı, inflamasyon ve oksidatif stres gibi birçok faktör yer almaktadır. Birçok kez bu etyolojik nedenler tek başlarına değil, perioperatif dönemde hemodinamik instabilite, mikrosirkülatuar disfonksiyon, kardiyopulmoner bypass sırasında pompa akımı ve perfüzyon basıncı, hipotermi, hemodilusyon ve transfüzyon gibi faktörler aynı anda bulunup hasar oluşturma riskini katlanarak arttırmaktadırlar.
Ayrıca preoperatif dönemde hasta ile ilişkili; CSA-AKI riskini arttıran birçok faktör belirtilmiştir. Cerrahi yöntem ve hasta ile ilişkili faktörlerin etkileşimi bu hastalarda, renal fonksiyonların azalmasına yol açmaktadır. Renal fonksiyonların ölçümünde kullanılan, idrar çıkışı ve serum kreatinin değerlerinin AKI tespitindeki sınırlılıkları nedeniyle, daha duyarlı parametrelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle böbrek fonksiyonlarının bir belirteci olduğu düşünülen, Sistatin C ilk olarak postoperatif AKI’nin erken tespiti için kullanılmış, ancak henüz net kanıtlar bulunamamıştır. Son dönemde; İnterlökin-18 (IL-18), Nötrofil Gelatinaz ile İlişkili Lipokalin (NGAL), İnsulin-like Growth Factor-Binding Protein 7 (IGFBP7 ) ve Tissue Inhibitor of Metallproteinases 2(TIMP-2) gibi daha duyarlı ve erken dönemde tespit edilebilen biyobelirteçlerin; hem CSA-AKI, hem de genel olarak AKI’nin tespiti için kullanılabileceğini belirten literatür verileri bulunmaktadır.
Acute renal injury (CSA-AKI) associated with cardiac surgery is about 30% and is the second most common cause of AKI. AKI; increased morbidity, mortality and hospital stay. The incidence of CSA-AKI varies depending on the definition of AKI, RIFLE, AKIN and the latest Kidney Disease: Improving Global Outcomes (KDIGO) criteria are defined and is used today.
In the etiopathogenesis of CSA-AKI; exogenous and endogenous toxins, metabolic anomalies, ischemia-reperfusion injury, inflammation and oxidative stress. Many times these etiological factors, not alone, increase the risk of hemodynamic instability during perioperative period, microcirculatory dysfunction, pump flow during cardiopulmonary bypass and perfusion pressure, hypothermia, hemodilution and transfusion.
It is also associated with the patient preoperatively; There are several factors that increase the risk of CSA-AKI. The interaction of surgical method and patient-related factors leads to a decrease in renal function in these patients. More sensitive parameters are needed due to the limitations of urine output and serum creatinine levels used in the measurement of renal function. Therefore, Cystatin C, which is thought to be a marker of renal function, was initially used for early detection of post-operative AKI, but no clear evidence has yet been found. Recently; More sensitive and early detectable biomarkers such as Interleukin-18 (IL-18), Neutrophil Gelatinase-Associated Lipocalin (NGAL), Insulin-like Growth Factor-Binding Protein 7 (IGFBP7) and Tissue Inhibitor Metallproteinases 2 (TIMP-2); There are literature data indicating that both CSA-AKI and generally AKI can be used for detection.

ARAŞTIRMA
5.
Konjenital Kalp Cerrahisi Sonrası Sepsiste Risk Faktörleri
Risk Factors for Sepsis Following Congenital Heart Surgery
Yasemin Yavuz, Nurgul Yurtseven, Numan Ali Aydemir, Oktay Korun, Serap Şimşek-Yavuz
doi: 10.5222/GKDAD.2019.99815  Sayfalar 89 - 95 (746 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada konjenital kalp cerrahisi yapılan pediyatrik hastalarda sepsis sıklığı ve sepsis ile ilişkili risk faktörleri değerlendirildi
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya 289 hasta prospektif olarak alındı. Hastalar, Society of Critical Care Medicine (SSCM) tanı ölçütlerine göre Grup I'de, sepsis kriterlerini sağlayan 28 hasta ve Grup II'de sepsis tanısı almayan 261 hasta olmak üzere iki gruba ayrıldı. Demografik bilgiler, operasyon tipi, kompleksite, preoperatif hastanede yatış süresi (> 5 gün) ve yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) kalış, mekanik ventilasyon ihtiyacı(MV), pulmoner hipertansiyon öyküsü (PHT) ve acil cerrahi girişim ihtiyacı, toplam kardiyopulmoner baypas(KPB) ve aortik kros klemp(AKK) süreleri kaydedildi. Postoperatif dönemde gecikmiş sternum kapanması, mekanik ventilasyon süresi, reentübasyon ve reoperasyon ihtiyacı kaydedildi.
BULGULAR: Sepsis insidansı % 4.74 idi. Septik hastalarda mortalite oranı % 32 idi. Sepsis ile ilişkili faktörler genç yaş, düşük vücut ağırlığı, preoperatif hastanede yatış süresi ve YBÜ kalış süresi, preoperatif MV, palyatif girişimler, acil cerrahi, PHT öyküsü, uzun süreli MV, reentübasyon ve reoperasyon idi. Çok değişkenli analiz, reintubasyon ve entübasyon süresini sepsis için majör risk faktörü olarak tanımlandı
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pediatrik hastalarda sepsis gibi ciddi enfeksiyon problemleri, bağışıklık mekanizmalarının yetersiz gelişmesi nedeniyle rastlanmaktadır. Ameliyat için hastaların uygun preoperatif hazırlıkları, hastanede ve YBÜ'de kalma sürelerinin azaltılması ve hastaların optimal bir süre için ekstübasyona tabi tutulmasıyla tekrar entübasyon gereksiniminin azaltılması sepsis nedeniyle ölüm oranını azaltacaktır.
INTRODUCTION: This study aims to evaluate the incidence of sepsis and risk factors associated with sepsis in pediatric patients who underwent congenital heart surgery.
METHODS: 289patients were prospectively enrolled in this study. Patients were divided into two groups according to the Society of Critical Care Medicine (SSCM) diagnostic criteria as GroupI including 28 patients who fulfilled the criteria for sepsis and GroupII including 261 patients who were not diagnosed to have sepsis. Demographic information, type of operation, complexity, duration of preoperative hospitalization(>5 days) and intensive care unit(ICU) stay, requirements of mechanical ventilation(MV), history of pulmonary hypertension(PHT), and requirements of emergency surgery, total cardiopulmonary bypass(CPB) and aortic cross-clamp(ACC) times. During the postoperative period delayed sternal closure, duration of MV, the need for reintubation, and need for reoperation were also recorded.
RESULTS: The incidence of sepsis was %4.74. The mortality rate in septic patients was 32%. Factors associated with sepsis were younger age, low body weight, duration of preoperative hospitalization and ICU stay, preoperative requirement of MV, palliative and emergency surgery, history of PHT, prolonged MV, reintubation, and reoperation. Multivariate analysis identified reintubation and duration of MV as the major risk factors for sepsis
DISCUSSION AND CONCLUSION: Serious infectious problems, such as sepsis, are encountered due to inadequate development of immune resistance mechanisms in pediatric patients. Appropriate preoperative preparation of patients for surgery, reducing the length of stay in the hospital and in the ICU, and reducing the need for reintubation by extubation of the patients for an optimal period, would reduce the mortality rate due to sepsis.

6.
Çocuklarda Anatomik İşaret ve Ultrasonografi Eşliğinde Perkutan Kateter Takılması Yöntemlerinin Hastane Maliyeti Üzerine Etkisinin Karşılaştırılması
Comparison of The Effects of Percutaneous Catheter Insertion with Anatomic Landmark or Ultrasonography Guided Techniques on Hospital Cost in Children
Yahya Yıldız
doi: 10.5222/GKDAD.2019.03880  Sayfalar 96 - 101 (785 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Giriş: Çocuklarda santral venöz kateter ve arter kateteri takılması damar çapı küçük olduğundan güçlükler içerir. Ultrasonografi ile kateterizasyon zaman ve malzeme tasarrufu ile birlikte girişim başarısı artmış, komplikasyonlarda da azalma olmuştur. Bu çalışmanın amacı çocuklara anatomik işaret ve ultrasonografi eşliğinde santral venöz kateter ve arter takılması yöntemlerini; zaman, malzeme, cerrahi, atriyal kateter takma yönlerinden karşılaştılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastane etik komite onayı alındıktan sonra, prospektif, vaka kontrollü, ard arda 1’er yıllık sürelerde, 1.yıl anatomik işaret (Grup A, n=151) ve ikinci yıl ultrasonografi (Grup B, n=151) yöntemleri kullanılarak, 10 kg'ın altı, santral venöz kateter ve/veya arter takılan vakalar çalışmaya dahil edildi.
BULGULAR: Grup A ve Grup B’de sırası ile tüm vakaların toplam santral venöz kateter takma süresi 78 saat, 37 saat, fark 41 saat idi (p<0,005). Grup A ve Grup B’de sırası ile tüm vakaların toplam arter kateteri takma süresi 96 saat, 63 saat, fark ise 33 saat idi (p<0,005). Kullanılan toplam kateter sayısı Grup A’da 203, Grup B’de 167 ve aradaki fark 36 bulundu. Kateterizasyon için cerrahi set kullanımı 9 adet (Grup A: 8 set, Grup B: 1 set) idi (p<0.05). Toplam kateterizasyon süreleri (ameliyathane saatlik kullanım fiyatı olan 3.200 TL), kullanılan kateter ve cerrahi set dikkate alındığında iki gruptaki aynı sayıdaki vakalar için 241.620 TL net iyileştirme sağlandığı görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ultrasonografi kılavuzluğunda yapılan santral venöz kateter ve arter kateteri yerleştirilmesi, anatomik işaret ile karşılaştırıldığında anlamlı derecede daha kısa zamanda yapıldı. Ultrasonografi ile yapılan kanülasyonlarda daha az malzeme kullanıldı. Hastane maliyetlerinde azalma sağlaması nedeniyle özellikle düşük ağırlıklı çocuk hastalarda ultrasonografi kullanılması akla getirilmelidir.
INTRODUCTION: Insertion of a central venous catheter and an arterial catheter in children involves difficulties because the vessel diameter is small. With catheterization time and material saving by ultrasonography, the success of the procedure increased and the complications decreased. The aim of this study was to investigate the methods of insertion of central venous catheter and artery in the presence of anatomical signs and ultrasonography; time, material, surgery, atrial catheter insertion aspects of comparison.
METHODS: After obtaining hospital ethics committee approval, using prospective, case-controlled, first year anatomical signs (Group A, n = 151) and second year ultrasonography (Group B, n = 151) guidance methods in 1-year period catheter insertion into the superior vena cava and / or arteries in patients less than 10 kg, were included in the study.
RESULTS: In Group A and Group B, the total time of insertion of central venous catheter was 78 hours, 37 hours and 41 hours, respectively (p <0.005). In Group A and Group B, total arterial catheter insertion time was 96 hours, 63 hours and the difference was 33 hours, respectively (p <0.005). The total number of catheters used was 203 in Group A, 167 in Group B and 36 in Group B. The use of surgical set for catheterization was 9 (Group A: 8 sets, Group B: 1 set) (p <0.05). Total catheterization times (operating room hourly usage price is 3.200 TL), the catheter and surgical set used in the same number of cases in the two groups taken into account a net improvement of TL 241.620 was achieved.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Ultrasonography guided central venous catheter and arterial catheter placement were performed in a significantly shorter time compared to the anatomical sign. Less material was used in the cannulations performed by ultrasonography. Due to the reduction in hospital costs, the use of ultrasonography should be considered in especially low-weighted children.

7.
Pediyatrik Kalp Cerrahisinde Transfüzyon: Prospektif, Gözlemsel Çalışma
Transfusion In Pediatric Heart Surgery: Prospective, Observational Study
Feride Karacaer, Ebru Biricik, murat türkeün ılgınel, demet lafli tunay, MEHMET ŞAH TOPÇUOĞLU
doi: 10.5222/GKDAD.2019.78300  Sayfalar 102 - 112 (1322 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Kalp cerrahisi geçiren pediyatrik hastalarda kan ve kan ürünleri transfüzyonu kaçınılmaz olabilmektedir. Çalışmamızda, bu hastalarda, kan ve kan ürünlerinin transfüzyonu ile ilişkili faktörlerin ve risklerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Preoperatif demografik veriler, kardiyopulmoner bypass (KPB) ve operasyon süresi, KPB girişindeki, KPB sırasındaki ve ayrılmadan sonraki, operasyon sonundaki hematokrit ve hemoglobin değerleri kaydedildi. KPB sırasında ulaşılan en düşük vücut ısısı, intraoperatif dönemde kullanılan kristalloid, kolloid, eritrosit süspansiyonu (ES), taze donmuş plazma (TDP), trombosit süspansiyonu (TS), kriyopresipitat miktarı kaydedildi. Postoperatif dönemde; yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) verilen kan ve kan ürünleri miktarı, YBÜ’nde ve hastanede kalış süreleri, mortalite kaydedildi.
BULGULAR: Çalışmaya 83 çocuk dahil edildi. ES transfüzyonu RACHS1: 3 olan hastalarda, RACHS1: 2 olan hastalardan yüksekti (p=0,009). Yaş ile postoperatif ES, intraoperatif ve postoperatif dönemdeki toplam ES ve toplam TDP transfüzyonu arasında negatif korelasyon saptandı. KPB süresi ile intraoperatif ES ve TDP, postoperatif ES, TDP, kriyopresipitat tüketimi, toplam ES ve toplam TDP tüketimi arasında pozitif korelasyon belirlendi. Siyanotik çocukların intraoperatif ES ve TDP tüketimi asiyanotik çocuklardan yüksekti (ES p=0,002; TDP p=0,002). Postoperatif dönemde siyanotik çocukların kriyopresipitat tüketimi yüksekti (p=0,026). 15 hastanın eksitus olduğu belirlendi. Eksitus olan hastalarda postoperatif dönemdeki ES ve TDP (ES p=0,004, TDP p=0,003), toplam ES ve TDP miktarının yüksek olduğu saptandı (toplam ES p=0,001, toplam TDP p=0,003).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Açık kalp cerrahisi geçiren çocuklarda intraoperatif ve postoperatif transfüzyon oranlarının hastanın yaşı, RACHS1 skoru, KPB süresi, vücut ısısı ve siyanoz ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Eksitus olan hastalarda ES ve TDP transfüzyon miktarlarının yüksek olduğu saptanmıştır.
INTRODUCTION: Transfusion of blood and blood products may be unavoidable in pediatric patients undergoing cardiac surgery. The aim of this study was to determine the factors and risks associated with transfusion in these patients.
METHODS: Preoperative demographic data, duration of cardiopulmonary bypass (CPB) and operation time were recorded. At the beginning of CPB, during the CPB and at the end of the operation hematocrit and hemoglobin values were recorded. The lowest body temperature during CPB, intraoperative crystalloid, colloid, blood, blood products consumptions were recorded. The consumption of blood and blood products, length of stay intensive care unit (ICU) and hospital, and mortality were recorded during the postoperative period.
RESULTS: 83 children were included in the study. Intraoperative erythrocyte transfusion was higher in patients with RACHS1: 3 than in patients with RACHS1: 2 (p=0.009). There was a negative correlation between age and postoperative erythrocyte, total erythrocyte and total fresh frozen plasma (FFP) transfusion. There was a positive correlation between CPB duration and intraoperative erythrocyte and FFP, postoperative erythrocyte, FFP, cryoprecipitate consumption, total erythrocyte and total FFP consumption. The intraoperative erythrocyte and FFP consumption, the postoperative cryoprecipitate consumption were higher in cyanotic children (Erythrocyte p=0.002; FFP p=0.002, cryoprecipitate p=0.026). 15 patients died. Postoperative erthrocyte and FFP, total erythrocyte and FFP consumption were higher in the patients who died (total erythrocyte p=0.001, total FFP p=0.003).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Amount of transfusion were related to age, RACHS1, CPB duration, body temperature, cyanosis in children undergoing open heart surgery. Erthrocyte and FFP transfusions were higher in the patients who died.

8.
Açık Kalp Cerrahisi Sonrasında Yeni Gelişen Major Nörolojik Hasarlanma
Newly Developed Major Neurological Injury After Open Heart Surgery
Şerife Gökbulut Bektaş, Mine Altınkaya Çavuş, Aslı Demir
doi: 10.5222/GKDAD.2019.18291  Sayfalar 113 - 118 (2126 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Nörolojik hasarlanma kalp cerrahisinin en ciddi komplikasyonlarından biridir. Bu yazıda açık kalp cerrahisi yapılan merkezimizde son iki yılda postoperatif tip 1 nörolojik hasar gelişmiş hastaları değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemizde son 2 yılda 2689 hastanın açık kalp cerrahisi geçirdiği saptandı. Bunların içinde postoperatif dönemde aşikar nörolojik hasar gelişen 50 hasta tespit edildi. Bu hastaların verilerine elektronik veri tabanından ve arşivden dosya taraması yapılarak ulaşıldı.
BULGULAR: Verilerine ulaşılan 50 hasta değerlendirildi. Hastaların yaş ortalaması 60,4 ± 10,2 yıl olarak bulundu. Hastaların % 61,2’sine hipertansiyon, % 22,4’üne diyabet eşlik etmekteydi.Hastalara uygulanan prosedürler sıklık sırasına göre %54 koroner baypas cerrahisi, %20 çoklu cerrahi prosedürler ve %14 aort cerrahisiydi. Ortalama KPB süresi 131,1 ± 58,6 dk idi. Buna göre serebrovasküler olay etyolojisinde %90 oranında embolinin neden olduğu iskemik inme gözlenirken, %10 hastada hipoperfüzyona bağlı inme görülmüştür.SVO sonrası kalıcı hasar %56 hastada bulundu. Mortalite ise 17 hastada (%34) mevcuttu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırma sonucunda hastanemizde açık kalp cerrahisi sonrasında aşikar nörolojik hasarlanma oranı %1,9 bulundu. Literatürde bununla ilgili olarak %0,5-5,4 gibi geniş bir aralık verilmiştir. Hastalarımızdaki nörolojik hasarlanmanın etyolojisinde daha çok intraoperatif embolik faktörlerin yer aldığını düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: Neurological injury is one of the most serious complications of cardiac surgery. In this study, we aimed to evaluate patients who had postoperative type 1 neurological injury after open heart surgery in the last two years in our center.
METHODS: In our hospital, 2689 patients underwent open heart surgery in the last two years 50 patients with obvious neurological damage were detected postoperatively. The data of these patients were obtained from by electronic database and files scanning from the archive.
RESULTS: Fifty patients who achieved the data were evaluated. The mean age of the patients was 60,4 ± 10,2 years. 61,2% of the patients had hypertension and 22,4% had accompanied by diabetes. Procedures applied to the patients were 54% coronary bypass surgery, 20% multiple surgical procedures and 14% aortic surgery. The mean duration of CPB was 131,1 ± 58,6 min. Accordingly, in the etiology cerebrovascular event,while ischemic stroke caused by emboli was observed in 90%, hypoperfusion related stroke was observed in 10% patients. Permanent damage after SVO occurred in 56% of patients. Mortalite was observed in 17 patients(34%).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In our study, the rate of obvious neurological injury after open heart surgery was 1,9% in our hospital. A large range of 0,5-5,4% is given in the literature. We think that intraoperative embolic factors are more involved in the etiology of neurological injury in our patients.

9.
Mitral kapak onarımlarının erken ve orta dönem sonuçlarının değerlendirilmesi
Assessment of the results of early and medium-term of mitral valve repairs
Fikri Mehmet Yapıcı
doi: 10.5222/GKDAD.2019.57442  Sayfalar 119 - 125 (1421 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Hastanemizde 15 yıllık dönemde mitral kapak onarımı-anuloplasti operasyonu yapılan olgularda uygulanan farklı tekniklerin erken ve orta dönem sonuçlara etkisini saptamak.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Mitral kapak onarımı uygulanan 262 olgu retrospektif olarak hastane veri tabanı yardımıyla, ameliyat ve poliklinik izlemleri toplanarak çalışmaya alındı. Davet yöntemiyle çağrılarak %91 hastaya ulaşıldı. Farklı onarım tekniklerinin (Kay, Wooler, Bayazıt büzme (uçkur) yöntemi, halka anuloplasti teknikleri, papiller adele onarımı ve kordaplasti) erken ve orta dönemde klinik ve ekokardiyografik sonuçlara etkisi araştırıldı.
BULGULAR: Hastaların %67’si kadın (n=177) ve yaş ortalaması 31,2±12 (5-64) olarak saptandı. Etiyolojik olarak olguların %74’ü romatizmal, %18’i endokardit ve %14’ünde dejeneratif kapak hastalığı ön plandaydı. Postoperatif 3 olguda kanama, 1 olguda tamponad nedeniyle revizyon uygulanmıştır. Hastane mortalitesi 11 olgu ile %4,2 oranında görüldü.
Hastalar 1189 hasta yılı takip edilmiş olup; reoperasyon oranı %1,5/hasta yılı, tromboemboli insidansı %2,3 (%0,5 /hasta yılı) olarak bulunmuştur, bir olguda antikoagulana bağlı kanama saptanmıştır (%0,08/hasta yılı). Hastaların 5 yıl yaşam oranları %88±3 olarak bulunmuştur. Mitral onarım yapılan hastaların 8’inde gebelik ve başarılı doğum gerçekleşti.
Farklı mitral onarım tekniklerinin erken-orta dönem mortalite, reoperasyon, tromboemboli açısından anlamlı farklılık oluşturmadığı saptandı (p>0,05). Yine anuloplasti ringi kullanılan ve kullanılmayan olguların karşılaştırılmasında fark saptanmamıştır (p=0,092)

TARTIŞMA ve SONUÇ: Romatizmal hastalık grubu ve doğurganlık dönemindeki kapak hastalarında; mitral kapak onarımı düşük hastane mortalitesi, iyi erken ve orta dönem sonuçlarıyla, özellikle akla gelmeli ve uygulanmalıdır. Onarım tekniğinin mortalite ve morbidite üzerinde etkisi bulunmasa dahi, performans ve yaşam kalitesi konusunda ileri çalışmalara gerek vardır.
INTRODUCTION: To determine short and mid-term results of different techniques on patients who underwent mitral valve repair – annuloplasty surgery in a span of 15 years in our hospital.
METHODS: 262 patients who underwent mitral valve repair were included in the study. The effects of different repair techniques (Kay, Wooler, Bayazıt shir (drawstring), ring annuloplasty techniques, papillary muscle repair and cordaplasty), in early and medium period, on the clinical and echocardiographic results were investigated.
RESULTS: 67% of the patients were female (n = 177) and the mean age was 31.2±12 (5-64). Etiologically, 74% of the cases were rheumatic, 18% had endocarditis and 14% suffered from degenerative valvular disease. Hospital mortality rate was 4,2% with 11 cases.
The patients were followed up for 1189 patient years. The rate of reoperation was 1.5% / patient year, the incidence of thromboembolism was 2.3% (0.5% / patient year), and one patient had hemorrhage due to anticoagulant (0.08% / patient year). The 5-year survival rate of the patients were 88±3%. 8 patients who underwent mitral repair had successful pregnancies and gave birth.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Different mitral repair techniques did not show any significant difference in terms of early-mid-term mortality, reoperation, and thromboembolism (p> 0.05). There was no difference in the comparison of patients with and without annuloplasty ring (p = 0,092).
Mitral valve repair, due to its good early and mid-term results, as well as low hospital mortality rates, should be considered and utilized on patients in rheumatic disease group and patients in the period of fertility.

10.
Kalp Cerrahisinde postoperatif renal hasar
Postoperative renal damage in heart surgery
Mine Altınkaya Çavuş, Şerife Gökbulut Bektaş, Aslı Demir
doi: 10.5222/GKDAD.2019.29200  Sayfalar 126 - 132 (834 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyak cerrahi, sonrasında birçok önemli komplikasyonun olduğu karmaşık patofizyolojik durumlar içerir. En önemli komplikasyon olan böbrek yetmezliği artmış morbidite ve mortalitaden sorumludur.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2016-2018 yılları arasında hastanemizde yapılan 2600 açık kalp ameliyatı geçiren hastaların dosyaları retrospektif olarak tarandı.
BULGULAR: 2600 açık kalp ameliyatı geçiren hastaların 105 tanesinde, postoperatif renal yetmezlik gelişmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Renal yetmezlik; erkek cinsiyet, diabet ve periferik damar hastalığı, önceden geçirilmiş miyokard enfarktüsü, kötü ejeksiyon fraksiyonu (<%50), anemi, kontrast madde maruziyeti, nonsteroid antiiflamatuar (NSAİ) ve antihipertansif ilaçlar, uzamış kardiyopulmoner baypas (KPB) süresi ile ilişkilidir.
INTRODUCTION: Cardiac surgery involves complicated pathophysiologic conditions, which are followed by many important complications. Renal failure, the most important complication, is responsible for increased morbidity and mortality.
METHODS: The files of the patients who underwent 2600 open heart surgeries in our hospital between 2016-2018 were retrospectively reviewed.
RESULTS: Postoperative renal failure developed in 105 of 2600 patients undergoing open heart surgery.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Renal failure is associated; male sex, diabetes and peripheral vascular disease, previous myocardial infarction, poor ejection fraction (<50%), anemia, contrast agent exposure, nonsteroidal anti-inflammatory drugs (NSAIDs) and antihypertensive drugs, prolonged cardiopulmonary bypass (CPB).

OLGU SUNUMU
11.
Koroner arter hastalığı olan hastada sol iç meme veni içine santral venöz kateterin çok nadir malpozisyonu
Very rare malposition of a central venous catheter into the left internal mammary vein in patient with coronary artery disease
Elif Coşkun, Levent Altınay, Rahşan Dilek Okyay, Anıl Tekin, Ufuk Tütün
doi: 10.5222/GKDAD.2019.53824  Sayfalar 133 - 136 (891 kere görüntülendi)
Santral venöz kateterizasyon, hastanede yatan hastalarda sıkça kullanılan tanı ve tedavide yardımcı, malpozisyon, rüptür gibi komplikasyonlara sebep olabilen girişimsel bir tekniktir. Yazimizda, koroner arter bypass greft cerrahisi preoperatif hazırlıkları yapılan hastada, oldukça nadir gözlenen sol iç meme venine olan kateter malpozisyonunu değerlendirmeyi amaçladık. Sol iç meme venine olan bu beklen-medik kateterizasyon literatürde bildirilmiş olmasına rağmen, bu olgu, koroner arter hastasında in-traoperatif tespit edilen malpozisyonunun ilk raporu gibi görünmektedir.
Central venous catheterization is an interventional technique which is commonly used for helping diagnose ant treatment in hospitalized patients, also may lead to complications that malposition and rupture. In this article, we wanted to evaluate a very rare catheter malposition to left internal mammarian vein during coronary arteries bypass greft operation. Although unexpected catheterization into the left internal mammary vein has been reported in the literature. This case seems to be the first report to malposition detected intraoperatively in coronary artery disease

12.
Ekspanse Akciğer ile Seyreden Sağ Ana Bronş Komplet Rüptürü: Olgu sunumu
Complete Rupture Of Right Main Bronchus Characterized by Expanded Lung: A Case Report
Hıdır Esme, Hasan Doğan
doi: 10.5222/GKDAD.2019.15238  Sayfalar 137 - 140 (1058 kere görüntülendi)
17 yaşında erkek hasta traktörün göğsünün üzerinden geçmesi sonucu künt travma hikayesi ile hastanemize getirildi. Hasta perifer hastanede tek lümenli endotrakeal tüp ile entübe edilmiş ve mekanik ventilasyon desteği verilmiş. Göğüs sağ ve sol tarafına interkostal dren uygulanmış. Akciğer grafisinde yaygın cilt altı amfizem, pnömomediastinum ve sol akciğerinde ekspansiyon kusuru vardı. Fiberoptik bronkoskopi yapıldı. Karina seviyesinde sağ ana bronşun trakeadan komplet rüptüre olduğu görüldü. Hastaya acil torakotomi planlandı. Rüptür primer tamir edildi. Postop 7. gün sol akciğerde ekspansiyon kusuru vardı. Hasta tekrar opere edildi. Sol akciğer üst lobdaki nekrotik dokular ve hematom temizlendi. Bu olguda bronkoskopinin trakeobronşial yaralanmanın teşhisinde en önemli prosedür olduğunu vurguladık.
A 17-year-old male patient was admitted to our hospital with history of blunt trauma over chest (run over by a tractor). Patient was first attended at a peripheral hospital where he was intubated with single lumen endotracheal tube and given assisted mechanical ventilation. Intercostal drains were put on right and left side of chest. There were massive subcutaneous emphysema, pneumomediastinum and pneumothorax in left lung on chest X-ray. Fiber-optic bronchoscopy was performed. At the carina level, it was seen that the right main bronchus was completely ruptured from the trachea. Patient was planned for immediate thoracotomy. The rupture was repaired of a primary. On the seventh postoperative day, there was incomplet expansion of the left lung. The patient was reoperated. Necrotic tissues and hematoma in upper lobe of left lung were cleared. In this case, we emphasized that bronchoscopy is the most important procedure in the diagnosis of tracheobronchial injury.

13.
Septik şokta kullanılan vazopressör ailesine katılacak yeni üye: metilen mavisi (ikili vaka taktimi )
New member to join the family of vasopressors in septic shock: methylene blue (dual case report)
Şerife Gökbulut Bektaş, Mine Altınkaya Çavuş
doi: 10.5222/GKDAD.2019.42103  Sayfalar 141 - 144 (2837 kere görüntülendi)
Amaç: Sepsis, enfeksiyona cevaben organ hasarına ilerleyen ciddi bir tıbbi durumdur. Dünyada önemli bir ölüm nedeni olarak, yoğun bakımda araştırma ve tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Tedavi hızlı tanıma, resüsitasyon, hemodinamik destek, enfeksiyon kaynağının kontrolünü ve erken antibiyotik tedavisini içerir. Hemodinamik destek; güçlü kanıtlarla noradrenalin ilk seçenektir.
Olgu sunumu: Seprik şoklu hastalar; Perfüzyon için gerekli olan doku, tansiyonun arteriyel değerlerini sağlamak için yüksek dozda vazopressör ilaç kullanıyordu. Metilen mavisi ile muamele, yüksek ilaç dozlarının azaltılmasında faydalı olmuştur.
Sonuç: Metilen mavisi birçok şok türünde kullanılır; Yan etkiler görünse de, septik şoktaki noradrenalin ek olarak kullanılabilecek bir ajandır. Maliyet çok önemli olduğunda; Daha uygun olan bu ilacın hak ettiği önemi bulacağına inanıyoruz.
Background: Sepsis is a serious medical condition that progresses to organ damage in response to infection. As a major cause of death in the world, it continues to be the subject of research and discussion in intensive care. Treatment includes rapid recognition, resuscitation, hemodynamic support, control of the source of infection and early antibiotic therapy. Hemodynamic support; noradrenalin with strong evidence.
Case presentation: Patients with sepric shock; The tissue needed for perfusion was taking high-dose vasopressor medication to ensure arterial values of blood pressure. Treatment with methylene blue was beneficial in reducing high drug doses.
Conclusions: Methylene blue used in many types of shock; Although side effects are seen, noradrenaline in septic shock is an agent that can be a future competitor. When the cost is very important; We believe that this drug, which is more suitable, will find the deserved importance.

LookUs & Online Makale