ISSN 1305-5550 | e-ISSN 2548-0669
Göğüs-Kalp-Damar Anestezi ve Yoğun Bakım Derneği Dergisi - GKD Anest Yoğ Bak Dern Derg: 22 (3)
Cilt: 22  Sayı: 3 - 2016
DENEYSEL ÇALIŞMA
1.
Karotis Endarterektomi Operasyonlarının Retrospektif Değerlendirilmesi
The Retrospective Evaluation Of Carotid Endarterectomy Operations
Murat Aksun, Serkan Yazman, Nagihan Karahan, Işıl Coşkun Musaoğlu, Murat Çiftçi, Filiz Özkan, Işık Yasemin, Nurcan Arslan, Ali Gürbüz
doi: 10.5222/GKDAD.2016.093  Sayfalar 93 - 98 (2156 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Karotis endarterektomi(KEA),ciddikarotisarterdarlığınıntedavisindeuygulananbaşlıca revaskülarizasyonyöntemidir.Çalışmamızdakliniğimizde KEAoperasyonunaalınanolgular retrospektifolarakincelenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2012-2014yıllarıarasındakliniğimizdeopereedilenolgulardemografiközellikleri,anestezi ve cerrahiyönetim,monitorizasyonyöntemi vekomplikasyonlaraçısındanretrospektif olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Toplam 99olgunun81’i(%81,8) erkek,18’i(%18,2) kadındı.Ortalama yaş,66,66±8,96 olarak bulundu. En sıkkullanılan cerrahi tekniğin44 hasta(%44,4) ile klasik yöntem olduğu görüldü. 21(%21,2) olguda genel anestezi uygulanırken,76(%76,8) olguda servikal pleksus bloğu uygulandı.2(%2) olguda ise servikal pleksus bloğu sonrasında genel anesteziye geçildi. 9(%9,1) olguda şant kullanıldı. En çok görülen ek hastalıklar sırasıyla SVO(%71,7), HT(%62,6) ve KAH(%45,5) olarak tespit edildi. Operasyon sırasında 1 olguda ağrı şikâyeti olurken, 1 olguda bilinç bulanıklığı gelişti.74 hastada(%74,7) serebral oksimetrenin kullanıldığı görüldü.
Postoperatif komplikasyonlar açısından bakıldığında 12 hastada (%12,12) geçici komplikasyonların geliştiği, en sık gelişen geçici komplikasyonların ise GİA (Geçici iskemik atak) ve sağ hemiparezi olduğu görüldü. 4 hastada (%4,04) kalıcı komplikasyonların geliştiği, bunların ise; sağ pleji+revizyon safen ven interpozisyonu, sol alt ve üst extremitede pleji ve hematom, sol hemipleji, sol kolda pleji olduğu görüldü. Kalıcı komplikasyonlardan ¾’ü genel anestezi, ¼’ü servikal pleksus bloğu uygulanan olgulardı. Genel anestezi alan bir olgu ex oldu. Şant kullanılan hastalarda mevcut olan yandaş hastalıklar incelendiğinde bu hastalıkların en sık SVO (n: 8), hipertansiyon (n: 7), koroner arter hastalığı (n: 5), diabetes mellitus (n: 4) olduğu görüldü. Şant kullanımına göre morbit faktörlerin dağılımı incelendiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Serebral oksimetrinin en sık servikal pleksus bloğu uygulanan olgulara kullanıldığı tespit edildi.Yıllara göre anestezi şekilleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu ve servikal pleksus bloğunun giderek daha çok tercih edildiği görüldü.

TARTIŞMA ve SONUÇ: KEA’deuygulanacak anestezi metodu açısından kesin bir görüş birliği bulunmamaktadır. Yıllar içinde monitorizasyonyöntemlerindekiyeniliklerle birlikte rejyonel tekniklerin KEA operasyonlarında önemli bir yer edindiğini görmekteyiz.
INTRODUCTION: CEAisthemainrevascularisationmethodusedtotreatseverecarotidarteryocclusion.We examined patientsretrospectivelywhounderwentcarotidendarterectomyinourclinic.
METHODS: Patientswhohadsurgeryinourclinicbetweentheyearsof2012-2014wereexamined retrospectively in terms of their demographic features, anesthesia method and surgery method,monitorisationmethodandcomplications.
RESULTS: Among 99patients,81ofthem were male and 18of them were female.Mean age was 66,66±8,96.The most used surgical method was classical method in 44patients. 21patient had general anesthesia and 76patient had cervical plexus blockage.In 2patients anesthesia method changed to general anesthesia after cervical plexus blockage.Shunt was used in9 patients.The most seen comorbidities wereCVA(%71,7),HT(%62,6) and CAD(%45,5). During operation 1 patient felt pain and 1 patient was unconscious.Cerebral oximetry was used in74patients.Temporary complications occurred in12patients.The main complication was transient ischemic attack and right hemiparesis.Permanent complications occurred in4 patients and these were right plegia+revision saphen vein interposition, plegia and haematoma in left lower and upper extremity, left hemiplegia, plegia in left arm.Permanent complications occurred in ¾ patients who received general anesthesia and ¼ patients who received cervical plexus blockage.A patient who had general anesthesia died.When we examine the patients on whom shunt was used,we observed that the most common comorbidities were CVA(n: 8),HT(n: 7),CAD(n: 5),DM(n: 4).There was no statistically significant difference between morbidity factors related to shunt use.Serebral oximetry was most commonly used in patients who had cervical plexus blockage.When we investigate the anesthesia method according to the years, we observed that there was statistically significant difference and cervical plexus blockage was the most preferred method in years.
DISCUSSION AND CONCLUSION: There is not an exact consensus on the anesthetic method for CEA.We can say that regional techniques take a larger place in CEA relation with innovation in methods of monitoring in time.

2.
On-pump açık kalp cerrahisinde priming solusyonu olarak kullanılan kolloidler ve kristaloidlerin sıvı dengesi üzerine etkilerinin karşılaştırılması.
Comparison of the effects of colloid and crystalloid priming solutions on the fluid balance in on-pump open heart surgery.
Tülay Hoşten, Neşe Türkyılmaz, Sevim Cesur, Ahmet Arıkan, Hasan Bayram, Önder Topbaş, Mine Solak
doi: 10.5222/GKDAD.2016.099  Sayfalar 99 - 104 (1735 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: On pump açık kalp cerrahisinde priming solusyonu olarak seçilecek sıvılarla ilgili kesin bir öneri bulunmamakta, priming sıvılarının avantaj ve dezavantajlarını karşılaştıran çalışmalar halen devam etmektedir. Çalışmamızda, priming solüsyonu olarak kolloid+kristaloid kullanımıyla, yalnızca kristaloid kullanımının cerrahi sonu sıvı dengesi üzerine etkisini karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: ASA I-II on-pump elektif açık kalp cerrahisi geçiren toplam 100 hastaya ait veri hasta dosyası ve anestezi formlarından elde edildi. Priming solusyonu olarak kristalloid+kolloid kullanılan 50 hasta ile, priming solüyonu olarak yalnızca kristaloid kullanılan 50 hastanın verileri değerlendirildi.
BULGULAR: KPB sonunda sıvı dengesi kristaloid grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede fazla iken, cerrahi sonunda iki grupta da benzer bulundu, (p <0.001, p: 0.80). Cerrahi sonunda kullanılan kan ürünü miktarı ve idrar çıkışları her iki grupta benzerdi. Kreatinin değerleri preoparatif ve postoperatif dönemlerde hem gruplar arasında hem de grup içinde benzer seyretti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: % 6 HES (130,0.4), on-pump açık kalp cerrahisinde KPB sonucu sıvı dengesini azaltmakla birlikte bu etkisi cerrahinin sonuna kadar devam edebilmiştir. Kanama ve hemostaz üzerine etkisi kristaloidlerle benzer bulunmuştur. % 6 HES (130, 0.4)’ün böbrek fonksiyonları sağlam olan hastalarda kreatinin düzeylerini olumsuz etkisi görülmemekle birlikte, gerçek ilaçlar gibi düşünülüp uygun hastalarda uygun doz ve sürede kullanılmalıdır.
INTRODUCTION: There is no definitive suggestion for the content of the priming solution in on pump open hearth surgery, but studies comparing the advantages and disadvantages of priming liquid are still ongoing. In our study, we aim to compare the effects of colloid and crystalloid priming solutions on the final fluid balance in open heart surgery
METHODS: Data from 100 patients with ASA I–II who underwent elective on pump open heart surgery are obtained from anesthesia files and patient records. 100 patients are included to the study; 50 of them had crystalloid + colloid priming solutions and the remaining 50 had only crystalloid priming solutions.
RESULTS: Fluid balance at the end of CPB was significantly higher in crystalloid group, while at the end of surgery it was similar in both groups (p<0.001, p=0.80). Blood products used at the end of surgery and the amount of urine output were similar in both groups. Creatinine levels in the preoperative and postoperative period were similar between and in both groups
DISCUSSION AND CONCLUSION: (HES) % 6 (130/0.4) is reducing fluid balance at the end of CPB in on-pump open hearth surgery and this effect continues until the end of surgery. Effects on hemostasis and bleeding were similar with crystalloids. Although (HES) % 6 (130/0.4) does not impair creatinine levels in patients with normal renal functions, it should be contemplated as real drugs and used in appropriate doses and durations in suitable patients.

3.
Yoğun Bakım Ünitelerinde Görev Yapan Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı Çalışanlarında İş Stresi
Occupational Stress of Health Personnel Who Work At the Intensive Care Department
Onur Yarar, Recayi Madaslı
doi: 10.5222/GKDAD.2016.105  Sayfalar 105 - 110 (1325 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Sağlık en önemli hizmet kollarından biri olup insanların kaliteli ve en iyi sağlık hizmeti alabilmesi için, sağlık çalışanının gereksinimlerinin maddi ve manevi olarak giderilmesi gerekmektedir. Yoğun bakım, hastanelerdeki en kritik ünitedir. Buradaki hastalar hayati tehlikeyi en yüksek taşıyan hastalardır. Bu durum hastaların bakımını ve tedavisini üstlenmiş sağlık personelleri için yoğun strese neden olmaktadır
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada bu stres seviyesi ölçülmeye çalışılmıştır. Bu araştırmaya Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yoğun bakım ünitesinde çalışmakta olan 115 personel katılmıştır. Araştırmanın verileri yoğun bakım ünitesi çalışanları üzerinde yapılan “İş Stresi ile ilgili anket” aracılığı ile toplanmıştır. Bu anket 3 ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde anket uygulanan evrenin “Kişisel özellikleri” incelenmiştir. İkinci bölümde “Mesleki Değerlendirme” ye ilişkin sorulara verilen cevapların dağılımı bulunmaktadır. Veriler betimleyici istatistik teknikleri kullanılarak analiz edilmiştir.
BULGULAR: Çalışmanın bulguları iş stresi düzeyi ile meslek, yaş, cinsiyet ve medeni durum arasında anlamlı farklar olduğunu göstermiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, yoğun bakım çalışanlarının görev tanımları iyi yapılarak çalışma saatlerinin özel yaşantılarına etkisi azaltılmalıdır. Ücret düzeyleri personelin ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeye getirilmelidir.Yoğun bakım ünitelerinde çalışan sağlık personeli sayısı arttırılıp iş yükü azaltıldığında iş motivasyonu artırılabilir.
INTRODUCTION: Health is very important sector. In order for receiving quality health care services, the work conditions of health care workers should be taken in to the consideration. Intensive care departments are among the most critical unitsat the hospitals. Patients receiving care in the intensive care departments have the maximum life risks. This life risks cause serious stress at the workers who are responsible to care these risky patients.


METHODS: The purpose of this study is to measure the work stress of intensive care personnel work at the hospitals. The participants of the study are 115 intensive care workers in Antalya Education and Research Hospital. Data gathered through a “Work Stress Survey.” The survey has a three sub categories. The first sub category has several questions related to the demographic information of the workers. The second part is consisted of questions related to the “vocational evaluation” and the last part has questions related to “work stress.”
RESULTS: The findings indicated that there are statistically significant relationships between stress levels and intensive care workers jobs, age, sex and marital status.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of this study showed that the work definitions at the intensive care department are needed to be redefined to reduce the working hours for the personnel. Secondly, wages for the intensive care workers should be increased to meet the needs of the personnel.


4.
Kardiyak Cerrrahide Karbondioksit İnsuflasyonu Uygulaması ve Sonuçlarımız
Carbondioxide Insufflation and Outcomes in Cardiac Surgery
Muharrem Koçyiğit, Ahmet Ümit Güllü, Özgen Ilgaz Koçyiğit, Şahin Şenay, Elif Akpek, Cem Alhan
doi: 10.5222/GKDAD.2016.111  Sayfalar 111 - 115 (1384 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Açık kalp cerrahisinde hava embolisinden korunmak amacıyla kardiotorasik boşluğa karbondioksit (CO2) insuflasyonu uygulanabilmektedir. Bu yöntemde cerrahi sürenin uzaması durumunda CO2’in kana emilimi artabilmektedir. Bu çalışmada klasik sternotomi insizyonu ile yapılan açık kalp cerrahisinde, lokal CO2 insuflasyonunun kan gazı parametreleri üzerine etkisi araştırıldı ve hasta sonuçları değerlendirildi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Açık kalp cerrahisi geçiren ve aort klemp süreleri 60 dakikanın üzerinde olan toplam 30 hasta retrospektif olarak iki grupta incelendi. 15 hastaya CO2 insuflasyonu uygulandı (Grup C) ve CO2 insuflasyonu uygulanmayan 15 hasta kontrol grubu olarak alındı (Grup K). Anestezi indüksiyonu sonrası (T1), kardiyopulmoner baypas (KPB) sırasında 10. dakikada (T2), KPB sırasında 60. dakika sonrası (T3) ve operasyon sonu (T4) alınan kan gazı örnekleri incelendi. Hasta verileri ve sonuçları değerlendirildi.
BULGULAR: İki grup karşılaştırılmasında, Grup C’de Grup K’ye göre T2 ve T3 ölçümlerinde pCO2 değerleri istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek, T3 ölçümlerinde pH değerleri anlamlı düşük bulundu. Hastaların klinik sonuçlarında yoğun bakım ventilasyon sürelerinin farklılığı dışında istatistiksel anlamlılık bulunmamıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Açık kalp cerrahisinde hava embolisine karşı önlem olarak işlem sırasında cerrahi alana lokal olarak uygulanan CO2 insuflasyonu ile kan gazında pCO2 artışı olmakta ve asidoza eğilim artmaktadır. Heriki grupta morbidite ve mortalite görülmedi.
INTRODUCTION: Carbondioxide insufflation is used for prevention air embolism during cardiac surgery. At this procedure CO2 can absorbed to the blood when the operation time takes long. The aim of this study is to analyze the effects of local CO2 insufflation at the patients blood gasses and patients outcomes.
METHODS: Totally 30 patients were retrospectively analyzed in 2 groups that were scheduled for open cardiac surgery with an aortic cross clamp time was longer than 60 min. CO2 insufflation was performed in 15 patients (Group C), 15 patients were analyzed as control group without CO2 insufflation (Group K). Blood gas samples were analyzed after the induction of anesthesia (T1), at cardiopulmonary bypass (CPB) 10th minutes (T2), at CPB 60th minutes (T3) and at the end of the surgery (T4). Patients datas and results were analyzed.
RESULTS: While comparing the 2 groups, in Group C, pCO2 was statistically higher than Group K at T2 and T3, in Group C pH was lower than Group K at T3. There were no statistically difference at patients outcome except mechanical ventilation time in intensive care unit.
DISCUSSION AND CONCLUSION: During open heart surgery using carbondioxide insufflation for preventing from air embolism makes pCO2 levels higher and acidosis in blood gasses. There were no morbidity and mortality in both groups.

5.
Patent duktus arteriosus ligasyonu yapılan prematüre infantlarda anestezi sonuçlarımız
Our anesthetic results in preterm infants undergoing patent ductus arteriosus ligation
Zeliha Alıcıkuş, Filiz İzgi Coşgun, Türkan Kudsioğlu, Nihan Yapıcı, Zafer Gökkaya, Yasemin Altuntaş, Ali Rıza Karacı, Zuhal Aykaç
doi: 10.5222/GKDAD.2016.116  Sayfalar 116 - 120 (1494 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Patent duktusarteriozus (PDA) anomalisi olan prematüre infantlarda düşük doğum ağırlığı nedeniyle girişimsel güçlükler ve bronkopulmoner displaziye bağlı ventilasyon sorunları görülmektedir. Çalışmamızda, yüksek riskli olan bu hastalarda anestezik yaklaşım, hemodinami ve cerrahi süresince gelişebilen komplikasyonları inceledik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemizde pediyatrik kalp cerrahisi kliniğinde PDA ligasyonu yapılacak 39 prematüre olgu hastane bilimsel kurul onayı ve hasta onamları sonrası çalışmaya alındı.Hastaların doğum haftaları, ağırlıkları, ek kardiyak patoloji ve nekrotizan enterokolit varlığı kaydedildi. Hemodinamik veriler; kan basıncı, kalp hızı, SaO2, NIRS operasyon süresince izlendi, hipotansiyon, bradikardi, kanama gelişmesi gibi komplikasyonlar belirlendi.
BULGULAR: Hastaların ortalama doğum haftası 28,49 ± 2,72, yaşları 24,02 ± 6,35 gün ve ağırlıkları 924,43 ± 30,70 g olarak kaydedildi. Cerrahi sırasında bradikardiye bağlı geçici hipotansiyon % 25.6 oranında görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: PDA ligasyonu yapılan prematüre infantlarda anestezi sırasında geçici hipotansiyon, bradikardi ve oksijen satürasyonunda düşme riski mevcuttur. Düşük doğum ağırlıklı, konjestif kalp yetmezliği olabilen bu hastalarda anestezi yönetiminde, hemodinamik verilerin yakın takibinin önemli olduğu sonucuna vardık.
INTRODUCTION: In preterm infants with patent ductus arteriozus, due to low birth weight, interventional difficulties and ventilation problems caused by bronchopulmonary dysplasia are commonly observed. In this study, we analysed the anaesthetic approach, hemodynamics and surgical complications in these high risk patients.
METHODS: After the approval of the scientific committee and the informed consent of the patients, 39 preterm patients scheduled for PDA ligation in our paediatric heart surgery clinic have been enrolled for the study. Birth weeks, birth weight, additional cardiac pathology and the necrotising enterocolitis have been recorded. Hemodynamic data such as blood pressure, heart rate, SaO2 and NIRS have been monitored and complications such as hypotension, bradycardia and bleeding have been registered.
RESULTS: The average data for patients have been recorded as 8,49 ± 2,72 for gestational age at birth (week), 24,02 ± 6,35 (day) for mean age and 924,43 ± 30,70 g for weight. During the surgery, transient hypotension due to bradycardia was observed at % 25,6.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In preterm infants that undergone PDA ligation, there is a possibility of transient hypotension, bradycardia and low oxygen saturation during anaesthesia. We concluded the importance of close observation of hemodynamics during anaesthetic management in these patients with low birth weight who may have congestive heart failure.

OLGU SUNUMU
6.
İntraoperatif TEE ile tespit edilen sağ atriyal trombüs nedeniyle sol ventrikül destek cihazı yerine ECMO implantasyonu yapılması
ECMO implementation instead of left ventricular assist device because of right atrial thrombus detected by Intraoperative transesophageal echocardiography
Mustafa Emre Gürcü, Atakan Erkılınç, Ömer Faruk Şavluk, Füsun Güzelmeriç, Deniz Cevirme, Servet İzci
doi: 10.5222/GKDAD.2016.121  Sayfalar 121 - 124 (1044 kere görüntülendi)
Dilate kardiyomiyopati kalp boşluklarında genişleme ve ventrikül fonksiyonlarında azalma ile karakterizedir, trombüs oluşumuna eğilim yaratabilir ve nihayetinde embolik olaylara sebep olabilir. Kardiyak ekokardiyografi ister transtorasik isterse de transözofageal (TEE) olsun, intrakardiyak trombüsün tespit edilmesinde önemli bir araçtır. Biz 16 yaşında halsizlik, çarpıntı ve yorgunluk şikayeti ile acil ünitesine başvuran kadın hasta sunacağız. Dilate kardiyomiyopati tanısı almış olan hasta 2 yıl önce kalp nakil listesine alınmış. Satürasyonu yoğun ventilasyona rağmen anlamlı derecede düşen hastaya endotrakeal entübasyon uygulandı. Transtorasik ekokardiyografi ile sol ve sağ ventrikülde yetersizlik ve perikardiyal sıvı tespit edildi. Sol ventrikül destek cihazı takılması planlandı ama operasyonun başında intraoperatif TEE ile 5.3x2.6 cm ve 2.3x1.9 cm çaplarında sağ atriyum içerisinde yüzen hipoekoik kitleler tespit edildi. Bu nedenle operasyon kararı ECMO (ekstrakorporeal membran oksijenasyonu) implantasyonu olarak değiştirildi. Sonuç olarak, eğer operasyon öncesi yeterli hazırlık yapılamadığı takdirde intraoperatif TEE cerrahi stratejilerin planlanmasında, embolik komplikasyonların riskini azaltmada ve intraoperatif komplikasyonları azaltmada faydalı olabilir.
Dilated cardiomyopathy (DCM) is characterized as an enlargement of cardiac chambers and decay in ventricular functions which may lead to thrombus formation and embolic events consequently. Cardiac echocardiography, either transthoracic or transesophageal is an important diagnostic tool to detect intracardiac thrombi. However, we present a 16-years old female admitted to the emergency department with the complaining of fatigue, palpitation and dyspnea. She had a diagnosis of DCM and was included in heart transplantation list 2 years before. Her saturation drammatically dropped despite the intensive ventilation and eventually she was facilitated endotracheal intubation. Transesophageal echocardiography revealed left and right ventriculary failure and pericardial effusion. Left ventricile assist device implementation (LVAD) was planned but at the beginning of the surgery, the intraoperative TEE showed hypoechoic masses which were 5.3x2.6 cm and 2.3x1.9 cm in diameter and floating in the right atrium. Therefore, surgical plan switched to ECMO implantation. As a conclusion, if enough preoperative preparation can not be made, intraoperative transesophageal echocardiography may be useful in planning the surgical strategies to decrease the risk of embolic complications and protect from intraoperative complications.

EDITÖRE MEKTUP
7.
Serebral oksijen satürasyonu monitörizasyonunun rejyonel doku hipoksisini tespit etmedeki yeri
Role of the cerebral oxygen saturation monitorization to determine the regional tissue hypoxia
Ülkü Sabuncu, Ayşegül Özkök
doi: 10.5222/GKDAD.2016.125  Sayfalar 125 - 127 (6293 kere görüntülendi)
Makale Özeti |Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
8.
Sturge-Weber Sendromlu Pediyatrik Hastada Anestezi Yönetimi; Havayolu Yönetiminde Farklı Bir Yaklaşım
Anaesthetic Management of A Patient with Sturge-Weber Syndrome; Different Approach to Airway Management
Sedat Akbaş, Ahmet Selim Özkan, Nihat Polat, Mustafa Kadıoğlu, Mahmut Durmuş
doi: 10.5222/GKDAD.2016.128  Sayfalar 128 - 130 (1285 kere görüntülendi)
Sturge-Weber Sendromu (SWS); deri, beyin ve göz ile ilgili lezyonlarla sonuçlanan, ensefalotrigeminal anjiomatozis ve konjenital deri anjiomları ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. SWS’li hastaların hava yollarında sıkça anjiomlar görülmesinden dolayı maske ile ventilasyonda, laringoskopi ve entübasyonda çok dikkatli olunmalıdır. Zor havayolu yönetimi için alternatif havayolu gereçleri hazır bulundurulmalıdır. Bu olguda, glokom nedeniyle göz cerrahisi planlanan SWS’li pediatrik hastada anestezi yönetimi sunuldu.
Sturge-Weber Syndrome (SWS) is a rare syndrome characterized by congenital skin angiomas and ensefalotrigeminal angiomatosis that resulting in lesions on skin, brain and eyes. Laryngoscopy and intubation should be performed carefully with ventilation by facemask because of patients with SWS have angiomas in the airway. Alternative airway devices should be ready for difficult airway management. In this case, anesthesia management was presented in pediatric patient with SWS planned eye surgery for glaucoma.

LookUs & Online Makale